Bu Blogda Ara

1 Eylül 2009 Salı

TÜRKİYE'NİN ALEYHİNE FAALİYET GÖSTEREN STK VE FONLAR / EYLÜL 2009

Bu çalışma Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Seminer Notlarında Kullanılmak üzere hazırlanmıştır...


ÖNSÖZ
            Dünyanın en eski olgularından biridir savaşlar. İnsanlık tarihi kadar eski ve insanlık kadar da; gelişmeleri, değişimleri takip eden ve bunlara uyum sağlayan bir olgu. Bireyler, aileler, kavimler, milletler ve devletler; düşünceler, fikirler ve inançlar hepsi şahit olmuş savaşlara, taraf olmuşlar, galip, mağlup ya da mağdur olmuşlardır.
  Peki, nedir insanları, toplumları bu mücadeleye iten? Bazen kutsal ve yüksek şuurlu, bazen gereksiz ve ahmakça bir amaç…
  Bizler, yani Türkler de bu dünya kanununa uymuş, savaş meydanlarında doğmuş, at üstünde kılıç savurarak, yay gerip ok atarak yaşamış ve yine savaş meydanlarında can vermişiz. Amacımız her zaman Milletimizin bekasını sağlamak; Dünyaya nizam, insanlığa huzur getirmek olmuş. Atalarımız mertlik ve zekanın en güzel örneklerini ortaya koymuş savaş meydanlarında. Üç kıtada, yedi denizde hakimiyet kurmuş, Dünya'nın neredeyse her noktasına ayak basmışlar. Gittikleri yerlere adalet, huzur, güven ve medeniyet götürmüşler.
            Acaba nasıl olmuş da dünyada hiçbir millete nasip olmayan başarılar kazanılmış? Nasıl olmuş da yaşananlara tanık olan tarih, TÜRKLER tarafından yazılmış? Bizi diğerlerinden: Avrupalıdan, Afrikalıdan; Çinli’den, Rus’tan, Arap’tan; Yahudi’den, Hıristiyan’dan ayıran, nedir? Çalışkanlığımız, Teşkilatçılığımız, İmanımız, Ahlakımız, Milli Değerlerimiz, Cesaretimiz, Gücümüz, Kuvvetimiz…
            Peki, “bugün neden bu haldeyiz?” diye sorduğumuzda, geçmişte bizi diğer milletlerden ayıran niteliklere bir göz atmak aslında yeterli oluyor; Atalet içimize işlemiş, Teşkilatçılığımız nifak tohumları ile yıpratılmış, İmanımız sakatlanmış, Değerlerimiz hırpalanmış, Cesaretimiz kırılmış, Gücümüz, Kuvvetimiz başkalarına bağlanmış… Şükür ki bunları yok etmeye kimsenin gücü yetmemiş… Halen ümit var, tamir gerekiyor… Ne Mutlu ki halen Ülkücüler var, tamir yapılıyor…
            Anlaşılacağı üzere insanlık aleminin günümüzdeki şeklini almasında savaşlar önemli unsurlardan biri olmuştur. Tarzı, taktikleri değişmiş olsa da savaşın kendisi varlığını devam ettirmiş ve hala da ettiriyor. Meydanlarda kılıç kalkanla mertliğin çarpıştığı, akıl ve zekanın, çeviklik ve kuvvetin sergilendiği savaşlar artık yok. “Delik demir icat olundu mertlik bozuldu” misaliyle artık mertçe, yiğitçe bir savaş yok. Cephelerde toplar, tüfekler konuştu bir dönem artık cephe savaşları da bitti ve günümüzde uçaklar, tanklar, füzeler boy gösteriyor…
            Tarihin şahit olduğu gerçek şu ki Türkler hiçbir dönem savaşlarda aldıkları yenilgilerle yok olmamış, varlıklarını hep sürdürmüş ve günü geldiğinde yeniden şahlanıp ayağa kalkmışlar. Savaş meydanlarında yenilmeyen bu milleti mağlup edebilmek için farklı yol ve yöntemler benimsemiş düşmanlar. Çin çaşıt salmış Türk’ün içine, içten çökertmeye, bölmeye çalışmış. Yüzyıllarca karanlıklar içinde yaşayan Avrupalılar Türklere duydukları kıskançlık ve kin ile aydınlığı bulmuş, büyümüş, gelişmişler. Sonra Türk'ü var eden değerlere; dinine, töresine, kültürüne saldırmışlar.
            Bu saldırılar devam ediyor hala… Ve sorular çıkıyor ortaya: Bugüne kadar yaşananlar yaşandı da bundan sonrası ne olacak? Nasıl bir mücadele söz konusu? Düşmanlar çalışıyor, uğraşıyor da Türkler ne yapıyor, ne yapmalı?
            Günümüz saldırılarının en önemli ayağını milli ve manevi değerlere, kültüre yönelik saldırılar oluşturuyor. Bu saldırılara karşı koyabilmek için öncelikli olarak bu öz değerleri her Türk evladının iyi ve doğru bir şekilde öğrenmesi, bilmesi gerekiyor. Bunun sonrasında dinimizin “iyiliği emret, kötülüğü yasakla” temel emri doğrultusunda sahip olduğumuz bilgileri insanlarla paylaşmamız ve tabiî ki hayatımızı bu bilgiler ışığında düzenlememiz bir zorunluluk olarak kendini gösteriyor.
            Kendi değerlerine hâkim olan insanların bununla birlikte kendisine düşman fikirler ve oluşumlar hakkında da bilgi sahibi olması ve kendisine düşmanlık yapanları iyi tahlil etmesi buna göre de önlemler alması gerekli. Uçaklar, füzeler, top ve tüfekler sahibi olmak yaşadığımız çağda söz sahibi olmak için yeterli değildir. Ancak yüce kitabımızın ilk emri ile okuyarak ve okuduğumuzu anlayarak çağımıza ve gelecek yüzyıllara Türk mührünü vurabiliriz.
Emperyalist odakların(Rusya, Çin, ABD, Fransa…) ülkeler ve kaynakları üzerinde hâkimiyet ve etki alanı oluşturabilmek için kullandığı araçların başında gelen STK’lar araştırmamızın ana teması oluşturmaktadır. Bununla beraber söz konusu STK’lar ile aynı amaca hizmet eden basın ve radyo kuruluşları ile siyasi oluşumlar da genel hatlarıyla ele alınacaktır. Çalışmamız bu gerçekler ışığında; milletler mücadelesinde önemli bir yeri olan, Türk Milleti’nin ve insanlığın aleyhine faaliyet gösteren, Sivil Toplum Kuruluşları’nın ve Fonların; amaçlarını ve bu amaçlar doğrultusunda Türkiye ve dünya genelinde gösterdikleri faaliyetleri örnekleyen ve bir nebze de olsa insanlarımıza anlatmaya çalışan, bir kaynak niteliğinde olacaktır.
Sivil Toplum Kuruluşları ve Fonlardan bahsederken günümüz Dünyasının en etkili siyasi aktörü olan ABD’nin bu yöndeki faaliyetleri ele alınarak konu açıklanacaktır…


EMPERYALİST ODAKLARIN
DÜNYA SİYASETİNDE ETKİN OLMAK İÇİN
KULLANDIĞI YÖNTEMLER
            Dünya siyasetinde ve devlet idarelerinde etkin ve söz sahibi olmak isteyen Emperyalist odaklar günümüzde bu amaçlarını genelde iki yolla gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu devletlerin kullandığı birinci yöntem direkt askeri müdahale yöntemidir. 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin dünya kamuoyunu da arkasına alarak gerçekleştirmiş olduğu Afganistan ve Irak işgalleri veya Rusya’nın Osetya’ya yaptığı müdahale veya Çin’in Sincan - Uygur Özerk Bölgesine yapmış olduğu saldırılar bu yöntem bakımından somut örnekler olarak karşımızda durmaktadır. Bahsi geçen birinci yöntem yani direk askeri müdahale yöntemi siyasi ve askeri açıdan zayıf ve toplumsal sorunların yoğun olduğu güçsüz devletlere karşı başvurulan bir yöntemdir.

Kullanılan bu yöntem dışında, emperyalizm çağımızda yeni bir yöntem geliştirmiştir. Aşağıda ayrıntılı olarak bahsedeceğimiz ve temelde insanlık faydası için faaliyet göstermek üzere kurulan Sivil Toplum Kuruluşları emperyalizmin yeni silahı olarak günümüzde kullanılmaktadır. Bununla beraber aynı amaca hizmet eden fonlarda gün geçtikçe etkisini arttırmaktadır. Bu kuruluşlar ve fonlar vasıtasıyla devletler dışarıdan askeri veya siyasi herhangi bir müdahaleye maruz bırakılmadan, kendi iç dinamikleri kullanılarak ve kendi vatandaşları eliyle etki altına alınmakta hatta iktidarlar devrilip emperyalizme hizmet eden kukla iktidarlar kurulmaktadır. Çağımız bu gibi faaliyetlerin örnekleriyle doludur, Sırbistan ile başlayıp sonrasında devam eden darbeler zincirine günümüzde de yeni halkalar eklenmektedir. Demokrasi, insan hakları, özgürlük, adalet gibi söylemler kullanılarak ve birçok konuda sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirilerek insanların desteği sağlanmakta, bu destek zaman içerisinde siyasi oluşumlara hatta darbelere kanalize edilmektedir. Başta ABD olmak üzere birçok dünya devleti bu çalışmalar için yüklü meblağlar harcayıp ayrı bütçeler ayırırken, milyarlarca doları bulan bu kaynaklar el altından ülkelere dağıtılmaktadır.

Günümüzde bu faaliyetler ile ön plana çıkan en bilindik devlet ABD iken ABD’nin bu işler için kullandığı isim ABD’li spekülatör (vurguncu) George Soros’tur. Bir Macar Yahudi’si olan Soros 1930 yılında Macaristan'da doğmuş, 1943 yılında Naziler Budapeşte’ye girince babasının hazırladığı sahte kimliklerle ailesi ile birlikte Londra’ya taşınmıştır. Burada 17 yaşından itibaren Londra Ekonomi Okulu’nda (London School of Economics) öğrenim görmüş, hocası olan Karl Poper’in Açık Toplum düşüncesinden etkilenmiştir. 1956 yılında okulu bitince New York’a göçerek 1961’de ABD vatandaşlığına girmiştir. Ardından ABD’de borsa spekülatörlüğü yaparak para kazanmaya başlayan Soros, 80’li yılların başında dünyanın en büyük para işletmecisi ilan edilmiş, 1992’de İngiliz poundunun düşüşe geçmesi karşısında giriştiği vurgunculuk girişiminde “1 milyon dolar” ve “Bank of England'ı çökerten adam” unvanını kazanmıştır.

Uluslararası arenada ve ABD dış politikasında önemli bir yere sahip olan George Soros hayatını ve parasını Amerika’nın dünya siyasetindeki etkinliğine harcamaktadır. Maddi olarak kötü durumda olan bir aile içerisinden çıkıp bir anda dünyanın en zenginleri listesinde boy gösteren Soros’un bugünkü noktaya hangi destek ve yardımlarla ulaştığını kestirmek çok zor olmasa gerek.

George Soros söz konusu faaliyetlerini merkezi ABD’de bulunan ve birçok ülkede temsilcilikleri olan Açık Toplum Enstitü’sü (OSİAF) aracılığıyla sürdürmekte yine bu kuruluş vasıtasıyla ülkelerde, medya patronlarına ve siyasilere maddi kazanım sağlamaktadır. Bu çalışmalarla birlikte birçok STK’nın kuruluşuna ve desteklenmesine öncülük eden George Soros el altından ve açıktan akıttığı paraların karşılığı olarak Amerikan’ın dış siyaseti doğrultusunda faaliyetler istemektedir. Bu çerçevede oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarına 1994 yılında 300 milyon, 1995 yılında 350 milyon, 1997 yılında 428 milyon, 2000 yılında 494 milyon dolar harcamıştır.

Ülkemizde özellikle 2000li yıllarda boy gösteren George Soros birçok TV kanalı, Gazete, Siyasi Kuruluş temsilcisine, üniversiteler gibi eğitim kurumlarına maddi destek sağlamaktadır. Ayrıca ülkemizde TV ekranlarında izlediğimiz, gazete satırlarında yazılarını okuduğumuz basın mensuplarının birçoğu Soros’un ve dolayısıyla ABD’nin açmış olduğu eğitimlere katılımları sayesinde günümüzdeki ünlerine kavuşmuşlardır.

Öncelikli olarak Dünyadaki Sivil Darbe örneklerine göz atalım:

DÜNYADAKİ SİVİL DARBELER
20. yy’lın ortalarında cephe savaşlarının önemi azalmış, bunun yerini farklı ve daha az maliyetli yöntemler almıştır. Çağımızın büyük devletlerinin yeni savaş alanları, kendilerinden daha güçsüz konumdaki devletleri kontrol altına alabilmek veya karşısındaki büyük güce karşı üstünlük sağlayabilmek için uyguladığı stratejiyi bilmek, tanımlamak, örnekleriyle açıklamak ve bu yolla gençlerin dikkatini çekmek; başımıza gelen veya gelmesi muhtemel tehlikenin oluşmasının önüne geçilebilmesi için önemli bir hamledir. Sivil darbeler, büyük güçlerin derin uzantıları tarafından desteklenen ve ülkemizde de üstünde daha fazla durulması gereken bir konudur. Çalışmamız sonucu ulaşılan hedef kitle; ne kadar büyük olursa, olası tehlike de o kadar küçülecektir. Kanıtlanmış ve proje sahiplerinin de inkâr etmediği son döneme damgasını vuran bazı örnekleri inceleyeceğiz.

SIRBİSTAN
199l’de ‘sosyalist’ sisteme son verdiğini ilan eden Yugoslavya Federasyonu, bu süreçten sonra emperyalist paylaşımın hedefi oldu. Önce Federasyon’da yer alan farklı uluslardan halklar, emperyalist kışkırtmalarla birbirine düşürüldü, ulusal bo­ğazlaşmaların içine itildiler. Oluşturulan ortam ve iç savaş bahane edilerek, uluslararası emperyalist güçlerin müdahalesinin koşulları hazırlandı. Bal­kanlar’daki iç savaş ve emperyalist saldırıda on binlerce insan öldü, yine on binlercesi göç etmek zo­runda kaldı. Sırbistan’a emperyalist müdahalenin bahanesi Miloseviç’ti. ‘Büyük Sırbistan’ uğruna Kosova’ya savaş açan Sırp burjuvazisinin temsilci­si Miloseviç, ABD müdahalesinin hedef tahtasına oturtuldu. Haftalarca süren NATO bombardımanı sonrasında, Sırp milliyetçileri teslim oldular. Bun­dan sonra Kosova’ya (kurtarma bahanesi) ile 42 bin BM askeri yerleştirildi. Kosova’ya karşı savaşı durduran Miloseviç, uluslararası alanda yalnızlaştırılmaktan kurtulamadı. Savaşın tahribatları, eko­nomik çöküş ve yoksullaşma, halkın yönetime karşı tepki ve öfke biriktirmesine neden oldu. ABD bu zemin üzerinden, “kitle muhalefeti”ni geliştir­menin yöntemlerini devreye soktu. Devamında yaşanan olaylarla ABD istediğini yaptı ve Sırbistan’da kukla bir yönetim oluşturdu.

GÜRCİSTAN (GÜL DARBESİ)
ABD’nin Kafkaslardaki hedefleri bakımından özgün bir konumda olan Gürcistan, bölgedeki devrimle­rin ilk örneği oldu. Gürcistan Rus nüfusunun yoğun olduğu ve içerisinde ABD üsleri barındıran bir bölgedir. Rusya ile bir süre yürütü­len emperyalist kapışma, ABD’nin zaferi ile sonuç­landı. Gürcistan, 11 yıldır Rusya Federasyonundan ayrılmış ‘bağımsız’ ülkelerden biridir

Peki devrim nasıl yapıldı? ABD, Eduard Şevardnadze’ye karşı Mihail Saakaşvili’yi destekler. Nihayetinde Şevardnadze es­ki Sovyet bürokrasisinden gelmektedir. 1991 geri­ci olaylarında Yeltsin gibi o da başat bir rol oyna­mış olsa da, o dönemdeki Rus-yandaşı pozisyonu, ABD’nin onu devirme girişimlerine neden olmuş­tur.

Kmara (Yeter) adında örgütün bü­tün şehirlerde kurulması, örgütlen­mesi sağlanır. Rustavi adlı TV ka­nalı, muhalefeti destekleyecek bi­çimde yapılandırılır. Bunun yanın­da, Saakaşvili ve yandaşları bir ön­ceki yaz yine Soros Vakfı tarafından Belgrat’a götürülerek eğitilirler. 2003 Ekim ayında seçimler yapılır. Seçimlerde Şevardnadze’yi destekle­yen partilerin önde olduğu açıkla­nınca, gözlemcilerini seçimleri izle­meye gönderen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGlT), seçimlerde usulsüzlük yapıldığını açıklar. Ame­rikan Global Strateji Grup, ülke ça­pında sandık çıkış anketleri yapar, sonuçları açık­lar. Saakaşvili önderliğindeki Ulusal Parti birinci, Şevardnadze’nin Yeni Gürcistan Partisi ikinci sırada­dır. “Halkın sokağa dökülmesi” ve Başkanlık Sarayı'nı işgal etmesiyle, içte ve uluslararası alanda yalnızlaşan Şevardnadze istifa eder. 2004’te Saakaşvi­li artık devlet başkanıdır. Ve böylece ABD yine hedefe ulaşmıştır.

UKRAYNA (TURUNCU DEVRİM)
Her ne kadar seçimler darbeler için en uygun an olarak belirlense de, ABD kaynaklı STK’lar çok daha öncesinden işe başlarlar. Ukrayna’da da So­ros Vakfı ve Soros’un Açık Toplum Enstitüsü yoğun bir faaliyet yürütür. Başta Kiev olmak üzere gençlik örgütleri tüm şehirlere yayılır. Sırbistan’da adı Otpor (Direniş) olan gençlik ör­gütlenmesinin, Ukrayna’daki adı Pora’dır ve Otpor üyelerince eğitimden geçirilirler. 21 Kasım 2004’te yapılan seçimlerin Rus yanlısı olarak bilinen Viktor Yanokoviç’in kazandığı ilan edilir. ABD yanlısı Yuşçenko taraftarları sokağa dökülür. Uluslararası emperyalist kuruluşlar seçimlerde hile olduğunu ilan eder ve yine uluslararası emperyalist yetkililer seçim sonuçlarını kabul etmeyeceklerini açıklarlar. Kiev’de halk kitlesel protestolara girişir. Ardından parlamento (Turuncu giysili ve ellerinde güller olan insanlarca) kuşatılır. 26 Aralık’ta yeniden yapılan seçimlerle Viktor Yuşçenko’nun zaferi ilan edilir. Zafer yine ABD’nindir

KIRGIZİSTAN (KADİFE DEVRİM)
Orta Asya Kırgızistan, SSCB’nin dağılması ile federasyondan ayrılmış, Kır­gızistan halkı, Akayev’in başkanlık yaptığı sürede ekonomik, politik baskı ve sömürü altında yaşamıştır. Ukrayna’daki Lale Devrimi öncesinde Soros “Orta Asya ülkeleri de Ukrayna ve Gürcistan örneklerini izleyerek değiş­melidir” demişti. Aka­yev buna karşı, “Kırgızistan’da asla bir kadife devrim olmayacak” demesinin ardından, ABD güdümlü sivil darbe ile alaşağı edildi.

Beş milyon nüfuslu Kırgızistan’da Freedom House, NDI (National Democratic Institute), IRI (In­ternational Republican Institute), meşhur Açık Toplum Enstitüsü 1990’larm ortalarından itibaren halk arasında çeşitli projeler örgütlemeye başlamışlardı. Özellikle gençlik çalışmasına özel bir ağırlık veriliyordu. “Kel Kel” gençlik örgütü, sade­ce gençlik içinde çalışmak üzere kurulmuştu. Bun­lar dışında halkın içinde kadın, yönetim, ekoloji, demokratikleşme, sağlık, HIV yayılımı, yozlaşma vb. sorunlarına karşı projeler geliştirilip, uygulanı­yordu. (Türkiye’de Toplum Gönüllüleri Vakfı bu ve benzeri projelerini hayata geçirmektedir-“Demokrasi ve Haklarımız”, “Homofobi”, Osiaf destekli “Gepgenç Festival” bunlardan sadece birkaçı )

Kırgızistan'ı Asya’nın İsviçre’si yapacağı vaadiy­le işe başlayan Akayev, ülke zenginliklerini kendi­ne ve yandaşlarına akıtır. 2000’e gelindiğinde Aka­yev, kitlelerin nezdinde oldukça yıpranmış ve teş­hir olmuştu. Geçen sürede iktidarını koruyabil­mek için daha fazla baskıya başvurdu. Ekonomik olarak giderek yoksullaşan ve politik baskılardan bunalan halkın, her geçen gün öfkesi artıyordu. 2005 seçimlerinde Akayev aday olmayacağını açıkladı ancak, parlamento seçimlerine muhalifle­rin girmesini engelledi, kendi yakınlarını (oğlu ve kızı) ve yandaşlarını parlamentoya doldurdu. Mart ayında, seçim sonuçlarına karşı gösteriler kısa sürede ülkenin her yanma yayıldı. Kitlelerin sokağa dökülmesinde, emperyalistlerin kuruluşla­rı olan STK’ların payını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Tabi ki sonrasında diğer sivil darbelere benzer gelişmeler sonucunda yine ABD amacına ulaşmış oluyordu.

VE TÜRKİYE…
Tüm bu darbelerin görünen yüzü olan George Soros’un Can Dündar’la yapmış olduğu röportajı incelediğimizde şekil olarak yapılanları çarpıtsalar bile faaliyetlerini çok da gizli yürütmediklerini görmekteyiz. Röportajın satır aralarına göz atmak da fayda var:

“Devirmiyor, devireni destekliyorum”
—Diktatörler sizden korkuyor, çünkü siz gelince onlar devriliyor. Değişimi tetikliyor musunuz, yoksa kokluyor musunuz?
—Değişim halktan gelmelidir. Elbette vakıflarımızın demokrasi talebine katkısı olabilir, ama halk desteklemedikçe bu hiçbir işe yaramaz.
—Ama muhaliflere para vererek değişime önayak oluyorsunuz.
—Hayır. Ben değil, oranın halkı önayak oluyor. Biz onlara destek veriyoruz. Gürcistan örneğini alalım. Orada Şevardnadze yolsuzlukla mücadele için iyi bir plan yaptı. Vakfımız buna destek verdi. Ancak yolsuzluğun odağında polis vardı ve Şevardnadze'nin hayatı polisin korumasındaydı. Bu yüzden plan uygulanamadı. Bazıları hükümetten desteği çekip ona karşı örgütlendiler ve kazandılar. Seçimde sandık başında sayım yaptık ve gerçek seçim sonuçlarını ortaya koyduk. Ve halk hükumetin açıkladığı sonuçlara değil, vakfımızınkine güvendi. Değişime katkımız bu oldu. Rejimin devrilmesinden sonra polise makul bir gelir sağlanması, yolsuzluğun önlenmesi için yeni hükümete destek verdik. Bu, yeni rejimin en görünür başarısı oldu. Ve ben buna katkı sağladığım için gurur duyuyorum.
—Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan, Kazakistan… Sırada neresi var. Hangi toplum açılacak?
—Ukrayna daha bağımsız olmadan biz vakfımızı kurmuştuk. Bağımsızlığını ilan edince danışmanlar sağlayarak yardımcı olduk. Korkarım Kırgızistan örneğinde devrim, olması gerekenden erken geldi. Çünkü henüz kurumlar çok zayıf. O yüzden Ukrayna, Kırgızistan gibi yerlerde demokratik rejimlerin başarılı olamayacağından endişeliyim. Bence demokratik devrim sadece bir başlangıçtır, sonuç değil. Bu değişim sürecinin sonuca ulaşması için Batı daha aktif rol almalı. Bu konuda baskı yapıyorum.
—Peki Türk zenginleri ile Soros’un ilişkisi ne durumdadır, bizim zenginimizin bu faaliyetlerde rolü ne olmuştur? Türkiye'nin bölgedeki pozisyonu?
—Türkiye’yi çok takdir ediyorum. Çünkü çok açık fikirli ve ileri görüşlü bir liderliği var. Bu özellikle Türkiye’nin kapitalist sınıfı için de geçerli… Çünkü benim bildiğim kapitalistler sadece daha fazla para kazanmanın peşindedir. Türkiye’de ise bir grup zengin var ki, ülkelerini kale ediyorlar. Türkiye’de vakıf kurmamızın temelinde de bu var. Vakfımızın proje gelirinin çoğu Türk sermayesinden geliyor. Bu da çok memnuniyet verici.

Soros’un AKP analizi
—AKP, İslami bir ülkenin en demokratik partisi. Ve bu çok olumlu bir şey. İslami demokrasinin başarılı olması için elden gelen her şey yapılmalıdır. Türkiye diğer İslami ülkelerden farklı bir tarihe sahip olmasına rağmen yine de İslam dünyası için çok değerli bir örnek olabilir.

Sonuç Olarak:
Türkiye’de Açık Toplum Enstitüsü olarak çalışmalara başlayan ve 2009 yılı başından itibaren Açık Toplum Vakfı adını taşıyan sözde sivil toplum kuruluşu; tıpkı Kırgızistan’da masum görünen vakfın benzerlerini ülkemizde de maddi manevi desteklemektedir. Herkesin gözü önünde TESEV, Bilgi Üniversitesi gibi kuruluşlar dışında “gönüllülük” adı altında faaliyet gösteren STK’lar dikkatle incelenmeli ve bu konuda Türk Genci uyanık olmalıdır.  


Şimdi, günümüzde emperyalizm tarafından kullanılan bazı araçları alt başlıklar halinde, örnekler vererek açıklayalım:

a)      BASIN YAYIN KURULUŞLARI (MEDYA):
           İletişim çağı olarak adlandırılan çağımızda yazılı ve görsel basın büyük önem taşımaktadır. Gazeteler, TV ve radyo kanalları, dergiler, internet üzerinden yayın yapan siteler gibi basın ve yayın organlarının toplum üzerinde bıraktıkları etki ve toplumu yönlendirmedeki güçleri kayda değerdir. İşte bu güç günümüzün emperyalist odakları tarafından da fark edilmiş ve buradan hareketle birçok TV, radyo, gazete, internet sitesi söz konusu amaçlar doğrultusunda kullanılmak üzere kurulmuştur. Örneğin Gürcistan`da Rustavi–2, Ukrayna`da Kanal 5 televizyonu devrimin sesi olurken, Kırgızistan`da televizyonun yerini ResPublica ve MSN gazeteleri almıştı.

           Bu çalışmaların yanında George Soros Türkiye’de kendi TV ve radyo yıldızlarını, kendi yazarlarını yetiştirmek için çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışmalar çerçevesinde ABD’de düzenlenen eğitim seminerleri aracılığı ile Türkiye ve Dünya medyasından birçok isim emperyalizmin amaçları doğrultusunda eğitilmekte ve ülkelerine döndüklerinde birer ABD vatandaşı gibi hareket etmektedirler. Ülkemizde kurulan veya desteklenen kuruluşlara örnek olarak son zamanlarda gündemi sık sık işgal eden taraf gazetesini gösterebiliriz. Söz konusu gazetenin yönetim kurulu ve destekçileri dikkatle araştırıldığında Soros ile aradaki bağlantılar çok açık olarak gün yüzüne çıkmaktadır.

Taraf gazetesi, Açık Radyo gibi birçok örnek göstermek mümkündür. Bu kuruluşları isim isim saymak yerine genel özelliklerini bahsedecek olursak daha faydalı olacaktır. Söz konusu basın yayın organları Türkiye’nin taraf olduğu her konuda tavizkar haber ve yayınlar ile devlet ve millet karşısında bir tavır takınmaktadırlar. Tarihi boyunca asker millet olarak adlandırılan Türk Milleti’nin ordusu bu kuruluşların her zaman düşmanı olmuştur. Bu nedenle Türk Ordusu’nu karalama çalışmalarına sıkça rastlamak mümkündür. Bu kuruluşların bir diğer ortak noktası ise Demokrasi, İnsan Hakları benzeri söylemleri ağızlarından düşürmemeleridir. Küreselleşmenin sağlanabilmesi ve toplumların Açık Toplumlar haline getirilebilmesi için olmazsa olmaz şartlardan biri Milliyetçiliğin ortadan kaldırılmasıdır. İşte bu sebeple Türk Milliyetçiliği de bu yayın organlarının hedefindedir.  Genel olarak saydığımız bu nitelikleri taşıyan basın yayın kuruluşlarının küçük bir araştırma ile kimlere hizmet ettikleri ortaya çıkacaktır yeter ki bizler gözümüzü açmış olalım.

En belirgin araç olarak son dönemde Taraf Gazetesi’ni görüyoruz. Türk Milleti’nin değerlerine sorumsuzca hakaret edebilen yazarların bulunduğu bu gazete, Türk Milleti’nin en güvendiği kuruluş olan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tek güvencesi ordumuza saldırmaktadır. Gazetenin sponsoru ve ortağı olan Mehmet Betil şöyle diyor; “Baskıcı zihniyetin, totaliter, otokrat zihniyetin, engel teşkil ettiğini düşünüyorum. Demokrat liberal tarzın, yaşam standardı haline gelmesi durumunda insanların içindeki cevherin çok daha kolay ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Amerika gibi bir ülke olmamamız için bir neden yok. `Onların parası var, onun için tüm dünyaya hükmediyorlar` diye bakmıyorum, tersten düşünüyorum ben. Onların özgürlükleri çok, o özgürlük içinde insana saygı gösteriyorlar, kurdukları üniversite sayısıyla, verdikleri burslarla bunu kendileri yaratıyor.”

Örneğin açık toplum enstitüsünün amaçları doğrultusunda yayın yapmak ve gündem oluşturmak amacıyla aynı kuruluş tarafından Açık Radyo kurulmuştur. 13 Kasım 1995'te yayına geçen Açık Radyo, İstanbul ve çevresine yayın yapan "bölgesel" bir radyo istasyonu olarak tanımlanıyor. Dikkat çeken konukları arasında; George Soros, Orhan Pamuk, Hasan Cemal, Can Dündar gibi isimler yer almakta. Bunların dışında “İşkenceciden işkence kurbanına, AIDS hastasından travestiye, 3 yaşındaki genç biniciden 93 yaşındaki tecrübeli müzisyene, 8 yaşında küresel ısınma karşıtı aktivistten, 80 yaşında sinema makinistine, aşçıdan at arabacısına, otistikten genetik bilimciye, TESEV’den TEGEV’e, KADER’den KAMER’e, Amnesty’den Greenpeace’e, on dört sene boyunca, her gün en az üç konuk…” olarak yayın politikalarını özetlemişlerdir.

Özetle bu iki yayın organı Türk Milleti’nin değerlerine hakaret edenlere köşelerinde, stüdyolarında yer veriyor. Basın yayın organlarının neredeyse tamamında yer bulan yazarlar, sözde aydınlar, STK temsilcileri bu iki önemli masum görünen demokrasi adı altına gizlenmiş iki yayın organında seslerini duyurmaktadırlar.

b)      SİYASİ KURULUŞLAR
           19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başları itibariyle dünya genelinde monarşik sistemlerin güçlerini yitirmeleri ve ortadan kalkmalarının etkisi ile Demokratik sistemlerin yaygınlaştığı görülmüştür. Bu nedenle demokrasilerin olmazsa olmazı olan siyasi kuruluşlar günden güne önem kazanmış ve günümüz devletlerinde de yerlerini sağlamlaştırmışlardır. Emperyalizmin ülkeleri etkisi ve emri altına alma çabaları içerisinde de siyasi kuruluşlar nitelikleri itibariyle önemli bir yer almışlardır. Kimi zaman kukla partiler kurularak ülke yönetimlerine demokratik darbelerle el konulmuş, kimi zaman ise var olan siyasi kuruluşlar maddi kazandırmalar ile etki altında tutulmuştur.

Ülkemiz de Emperyalizmin yukarıda bahsettiğimiz oyunundan nasibini almış, Türk Milleti’nin milli ve manevi değerleri suiistimal edilmek suretiyle dış destekli siyasi oluşumlar iktidar koltuğuna kadar yükseltilmiştir.

           Dünya genelinde darbeler yaptığını kendi ağzıyla itiraf eden George Soros ülkemizdeki çalışmalarına 2000li yıllarda başlamış, Soros’a yakın birçok vakıf 2002 seçimleri sonrasında Bakanlıklarla (MEB, Kültür ve Turizm Bakanlığı) ortak projeler gerçekleştirmiştir. Soros’un açıktan destek verdiği Bilgi Üniversitesi YÖK genel kuruluna en çok üye gönderen üniversiteler listesinde başı çekmiştir. Ülkemizin bugünkü iktidarının icraatları ile defalarca George Soros’un iltifatlarına mazhar oluşları da dikkate değer bir durumdur.

Emperyalist odakların siyasi oluşumlarıyla alakalı olarak söyleyebileceğimiz son şey yukarıda değindiğimiz ve basın, yayın organları için geçerli olduğunu belirttiğimiz genel özelliklerin bu kuruluşlar için de geçerli olduğu ve siyasi kuruluşların etkin oldukları toplumun ulusal değerleri ile iç içe görünerek toplumsal destek sağlamak yönünde çalışma gösterdikleridir.

Erol Manisalı’nın şu cümlesi, dış güçlerin Türkiye’deki siyasi uzantısı olan AKP hükümetinin icraatlarını özetlemektedir: “ABD’nin 1 Mart Teskeresi’ni” Meclis’ten geçiremeyen hükümet Irak, Kıbrıs ve Kafkasya’daki uygulamaları ile bunu telafi etmiş ve Amerika’nın gözüne girmiştir. Cüneyt Zapsu’nun tavsiyeleri ABD tarafından uygulanmaktadır.”

c)      ÜNİVERSİTELER, STK’LAR

ÜNİVERİTELER
            Geçmişten bugüne tarihin her devrinde eğitim ve öğretime önem veren bir kültüre sahip olan milletimiz için üniversiteler, geleceğin dünyasında söz sahibi olmak açısından büyük önem taşımaktadırlar. Diğer taraftan üniversiteler özerk yapıları ve yasalar önündeki geniş imkânları nedeniyle emperyalizminde devletler içerisinde gözde araçları haline gelmişlerdir. Sözleri ve söylemleri toplum içinde itibar gören, halkça muteber ve güvenilir kabul edilen akademik kariyer sahibi kişileri elinde bulundurmak, kendi istediğini onlara söyletmek emperyalist odaklar için kullanılmaya değer bir yöntemdir. Bu nedenle başta ABD ve onu temsilen George Soros olmak üzere, AB gibi dünya siyasetinde ve devletler üzerinde etkili olmak isteyen emperyalist odaklar ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde üniversitelere ve akademisyenlere dudak uçuklatacak rakamlarda maddi desteklerde bulunmaktadırlar. Her ne kadar bu yardımlar eğitime destek olmaya yönelik bağışlar olarak gösterilmek istense de bu desteklerin altındaki amaç farklıdır.

YENİ DÜNYA DÜZENİNDE DENGELERİ DEĞİŞTİREN, BELİRLEYEN BİR UNSUR: SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

Tanım
            Gerçek anlamda Sivil Toplum Kuruluşları, resmi kurumlar dışında, bağımsız olarak çalışan, ulusal ve uluslar arası alanda toplumsal konular üzerine lobi ve ikna çalışmaları gibi fikri ve eylemsel faaliyetler gerçekleştiren, çalışanları gönüllülerden oluşan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar ve üyelik ödemeleri ile aidatlar gibi maddi kaynaklar ile sağlayan kuruluşlardır.

            Sivil Toplum Kuruluşları genellikle oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösterirler. Vakıf ve dernekler kamuya yararlı bir hizmet geliştirmek için kurulmuş yasal topluluklardır. Sivil Toplum Kuruluşları, herhangi bir devlet organından bağımsız bir şekilde özel kişilerin girişimiyle kanuni olarak kurulmuş her türlü organizasyon için kullanılan genel bir terimdir. STK’ların tamamen veya kısmen devlet organları tarafından desteklendiği durumlarda bile STK bünyesinde herhangi bir devlet yetkilisi bulunmadıkça, kuruluşun STK niteliğinin devam ettiği kabul edilir.

Tarihçe
Osmanlı döneminde göze çarpan vakıf kültürünün eseri olan vakıflar aslında bugün Sivil Toplum Kuruluşu olarak algılanan ve bahsedilen insanlığa faydalı kuruluşların daha ilerisindeki bir oluşumu göstermektedir. Yine Anadolu Türklüğü için önem arz eden ahilik kültürünü de içerdiği insanlar arası yardımlaşma niteliği açısından Sivil Toplum Kuruluşlarına tarihi bir örnek olarak gösterebiliriz.
            Yukarıda belirttiğimiz geçmiş tarihlerde de rastlamak mümkün olsa da bugünkü manası ile “Sivil Toplum Kuruluşu” kavramı ilk defa 1945 yılında Birleşmiş Milletler teşkilatının kuruluşu sırasında, kuruluş beyannamesinin 10. Bölümününün 71. Maddesinde devlet ve üye ülkelere ait olmayan kuruluşların danışmanlık rolü ile ilgili tanımlamada kullanılmıştır. Sivil Toplum Kuruluşlarının sürdürülebilir kalkınma alanındaki hayati rolleri ilk defa Birleşmiş Milletlerin STK’lar ile BM arasında sıkı danışmanlık ilişkilerinin düzenlendiği 21. ajandasının 27. Başlığında dile getirilmiştir.

Günümüz STK’larına Genel Bir Bakış
            Günümüz açısından bakıldığında Sivil Toplum Kuruluşlarını “Topluma Faydalı STK’lar” ile “Topluma Zararlı STK’lar” olarak ayırabiliriz. Toplumların gelişimleri, kültürel, milli ve manevi değerlerinin yaşatılması, toplumun huzuru ve mutluluğu için samimi olarak faaliyet gösteren kuruluşları faydalı kuruluşlar olarak değerlendirirken, toplumsal düzen ve dayanışmanın aleyhine aleni veya gizli olarak faaliyet gösteren STK’ları da toplum için zararlı STKlar olarak nitelendirebiliriz.

            Dünyada ve ülkemizde sayısız STK ve bu STK’larda aktif veya pasif olarak faaliyet gösteren milyonlarca insanın varlığı günümüzün gerçeklerindendir. Bu gerçekler penceresinden bakıldığında Sivil Toplum Kuruluşlarının ne kadar büyük bir gücü elinde bulundurduğunu kestirmek çok da zor olmasa gerek. Bu sivil toplum kuruluşlarının tamamı toplum için faydalı faaliyetler yürüttüklerini iddia etmekte fakat birçoğu bilinçli veya bilinçsizce emperyalizmin istekleri doğrultusunda hareket etmektedirler. Hatta bazı Sivil Toplum Kuruluşları yaptıkları toplumsal hizmetler ile kara para aklamakta ve istemeden de olsa karanlık emellerin aleti olmaktadırlar.

            Ülkemiz açısından da durum dünyada olan bitenden farklı değildir. Toplumsal değerlerle uyumlu ve toplumun huzuru için faaliyet gösteren bir takım STK’ların varlığı söz konusu olduğu gibi topluma zararlı faaliyetler içerisinde olan birçok STK da bulunmaktadır. Bu STKlar arasındaki ayrımı yapmak kuruluşların maddi ve manevi destekçilerinin iyi analiz edilmesi ile rahatça yapılabilecektir. Unutulmamalıdır ki yanlış şahsiyetlerden, kurum ve kuruluşlardan “bir gün para alan, ertesi gün emir de alacaktır.” Bu söz tarihi tecrübeler ışığında doğruluğu ispat edilmiş bir gerçekliği ifade etmektedir. Bu konuyla alakalı olarak aşağıda örnekler verilecektir.

            Şunu belirtmek gerekir ki STK’lar çağımız dünyasının en etkili kuruluşlarıdır. İyi örgütlenmiş, çalışma sistemini oturtmuş bir STK’nın, arkasından milyonluk kitleleri yürütmesi etki tepki ilişkisi kadar doğal bir sonuç olacaktır. Bu nedenle Sivil Toplum Kuruluşları’nın faaliyetleri doğru ve samimi olması koşuluyla Milletimiz ve Devletimiz tarafından da iyi algılanmalı ve desteklenmelidir.
           
TÜRKİYE’DE GEORGE SOROS TARAFINDAN FONLANAN VE KULLANILAN KURULUŞLARA BAZI ÖRNEKLER

  • BİLGİ ÜNİVERSİTESİ
            Soros vakıflar ağı Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye’deki ayağının yönetim kuruluna göz attığımızda, Bilgi Üniversitesi’nin önde gelen ve basında da ismine sık rastladığımız Akademisyenlerine rastlıyoruz. Ayrıca geçtiğimiz yıllarda yapılan Ermeni Konferansı da yine bu üniversitenin girişimi ve ev sahipliğinde yapılmıştır. Söz konusu konferansta Türklerin Ermenilere soykırım yaptığını ima eder nitelikteki söylemler dikkat çekmiştir.

  • Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV)
            Nejat Eczacıbaşı, 1961’de ‘Ekonomik ve Sosyal Etütler Konferans Heyeti’ni oluşturdu. Bu kuruluş daha sonra ‘Sosyal Etütler Konferans Vakfı’ oldu.
1982–1983 yılında ABD, ‘yarı açık’ “Anti-Communist Leage” örgütlenmesinden ‘açık operasyon’ örgütlenmesine geçmişti. Artık ülkelerde, dernek, vakıf, oda örgütlenmesiyle bir ağ oluşturulacak ve iç-dış siyaset içerden denetim altına alınarak, uzaktan kumandaya bağlanacaktı. Bu operasyonun hedefinde Türkiye de vardı. Bu arada, 1984 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Vakfı, Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Vakfı ve Eczacıbaşı’nın Vakfı ortak girişimle TESEV’i kurdular. Kuruluşa ayrıca 200 kişi katıldı.

            TESEV kurucu ve yöneticileri arasındaki seçkin kişiler, Türkiye’de oluşturulacak geniş ağın düğümlerini oluşturdular. Kişiler kişilere, kurumlar kurumlara bağlanıyordu. Birkaçını anımsamak yeterlidir:

            Bülent Eczacıbaşı, Feyyaz Berker (Tefken Holding), Can Paker (Henkel-TUSİAD, Sabancı Holding, Soros Açık Toplum), İshak Alaton (Alarko Holding), Mehmet Kabasakal (ISO, TESAV, CHP, Sosyal demokrasi Okulu), Hasan Karaçal (DPT, Tarih Vakfı), Ziya Müezzinoğlu, Üstün Ergüder (Boğaziçi Üniversitesi Rektörü, Soros Açık Toplum), Gündüz Aktan (Emekli B. Elçi, TESEV direktörü, sonradan ASAM Başkanı)

Kurucular arsında ve yönetimde yer alan dört kişi bağlantıları ilginçleştiriyor.

            Bunlardan Tarhan Erdem, CHP eski milletvekili, eski Sanayi Bakanı, 1999–2000 arasında CHP Genel sekreteriydi. Erdal İnönü’nün 2 yıl önce son siyasal parti girişimi olarak başlattığı “Yeni Oluşum’un tüzüğünü hazırladı. Ancak Tarhan Erdem’in en erdemli işi, Doğan Medya Koordinatörlüğü ve Radikal’de köşe yazarlığıdır.

            TESEV direktörü Özden Samberk, Dışişleri Müsteşarı, Almanya, İspanya, Belçika ve İngiltere’de Büyükelçi idi. Turgut Özal döneminde Cumhurbaşkanlığı danışmanıydı. TESEV’e hareket getirdi. Kürt konferanslarına katıldı.

            Fikret Toksöz, Marmara Belediyeler Birliği sekreteri ve Murat Belge Başkanlığında kurulan Helsinki Yurttaşlar Derneği kurucusudur. TESEV’in yerel otonomi çalışmalarında baş aktördür.

            TESEV kurucusu Yılmaz Argüden de dördüncü ismimizdir. Argüden, 1978-1980 arasında Koç Holding ARGE’de yönetim kurulu başkanıydı, 1980-1985 arasında RAND’ın Stratejik Analizcisi, daha sonra Dünya Bankası Kredi Bölümü yöneticisi oldu. 1991 yılında Başbakan Mesut Yılmaz’ın Başdanışmanıydı. 2006’da İsrail kurucusu olarak bilinen ve dünya para ağının en büyük aktörü sayılan Rothscild’ların İstanbul Şubesi yöneticisi oldu.

            TESEV, ABD’nin ve AB’nin ortaklaşa yürüttükleri Türkiye’yi kontrol altında tutma ve Ortadoğu, Kafkasya ve Asya’da sömürgeler kurma girişimlerinin en önemli destekçisi, ARI Derneği ile birlikte Türkiye’deki ABD yanlısı sivil oluşumların başında gelmektedir. Ayrıca TESEV Genelkurmay aleyhine de sık sık araştırma çalışmaları ve sözde raporlar yayınlamaktan da geri kalmamaktadır.


  •  TOPLUM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI (TOG)

            2000li yılların başında “gençlerin öncülüğünde, yetişkinlerin desteği ile” sloganı ile ortaya çıkan TOG kısa zamanda Türkiye genelinde bütün üniversitelerde örgütlenmiştir. Soysa Sorumluluk Projeleri gerçekleştirerek faaliyetler yürüten bu vakıf 18-25 yaş gönüllülerin çalışmaları ile günümüze kadar faaliyetlerini sürdürmüştür. Vakfın kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Garanti Bankası eski genel müdürü İbrahim Betil’dir.

            Yaptıkları faaliyetlerle toplum için çok faydalı oldukları görüntüsü veren bu vakıf da hayırsever Soros’un destek ve yardımlarından faydalanmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda yapılan “GepGenç Festival” adındaki etkinliğin düzenleyicisi TOG Vakfı iken aynı etkinliğin maddi destekçisi Soros’un Açık Toplum Enstitüsü idi. Çalışma tarzları ve sistemleri ile Ukrayna, Sırbistan, Gürcistandaki gençlik oluşumlarını anımsatan TOG faaliyetlerine bugün de hızla ve genişleyerek devam etmekte. Ayrıca MEB ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yapılan protokoller çerçevesinde ortak projeler gerçekleştiren vakıf takip edilmesi ve gözlemlenmesi gereken bir kuruluş.


  • ABANT PLATFORMU

            Ülkemizde ki Sorosçu oluşumlardan bir diğeri de Abant platformudur. Platforma katılan dikkat çekici isimler dahi hizmetin nereye olduğunu ortaya koymaktadır;
Salim Uslu (Hak-iş Başkanı, 2002-2004 arası Açık Toplum Enstitüsü danışma kurulu üyesi),
Şahin Alpay (Zaman Gazetesi Yazarı, 2001-2003 yılları arası Açık Toplum Enstitüsü danışma kurulu üyesi).
Mehmet Altan (Taraf Gazetesi yazarı)
Prof. Dr. Levent Köker: AKP için , “Sivil Anayasa” hazırlayan ekibin başı.
Ve daha bir çok isim…

Her düşünce ve görüşten insanların katılımının sağlandığı söylemiyle ortaya atılan bu platform, ülke ve dünya gündemi hakkında görüntülük tartışmalar yaparak önceden ellerine tutuşturulmuş sonuç bildirgelerini kamuoyuna açıklamaktadırlar.

Geçtiğimiz yıllarda söz konusu toplantılarda yapılan sözde tartışmalarda, Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı, Kıbrıs’ta Annan Planı’nın uygulanması gerektiği, Kürtlerin yaşadığı bölgelerin Osmanlı Döneminde özerk olduğu, Türk Ordusunun PKK ile savaşmaktan vazgeçmesi gerektiği gibi söylemler ve kararlar dikkat çekmiştir.




  •  FETHULLAH GÜLEN CEMAATİ

Günümüz Türkiye’sinde ekonomik ve sosyal anlamda geniş bir kitleye ve güce ulaşan Fethullah Gülen cemaati de dikkat edilmesi gereken gayri resmi sivil bir oluşumdur. Dünyanın birçok yerinde kurduğu okullar ve toplumsal örgütlenme yapısı dikkate değerdir. Yıllardır ABD’de yerleşik olan ve cemaat oluşumunu buradan kontrol eden ve bir İslam büyüğü olarak nitelenen Gülen’in bir gazeteye verdiği şu demeçler ilginçtir; “Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde önemli rol oynayacaktır. Bu gerçeklik kabul edilmeli. Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkışmamalıdır. Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinden hiçbir iş yaptırmazlar. Simdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon(uyum, bütünleşme) adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız surece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz.”

Ayrıca bir kitabındaki Kuran ayetleri ile ilgili şu ifadelerde dikkate değerdir: Bu konudaki ayetler çok katı ve keskindir. Diyalog için bu ayetler üzerinde çalışmak ve bu hükümleri yumuşatmak gereklidir. Söz konusu ayet ise şudur; Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez."

Yukarıda da söylediğimiz gibi Fethullah Gülen Cemaati dikkat edilmesi ve izlenmesi gereken bir oluşumdur. İslam dinini sulandırma oyununun diğer bir ifadesi olan Ilımlı İslam veya dinler arası diyalog söylemleri emperyalizmin ülkemiz ve Ortadoğu ve tabi ki dünya siyasetinde sahnelediği oyunlardan başka bir şey değildir.



Milletimiz tarih boyunca birçok defa tehditlere, saldırılara maruz kalmıştır. Bu tehditleri ve saldırıları bertaraf etmenin yolu özümüzü öğrenmekten ve ona sahip çıkmaktan geçmektedir. Dileğimiz yeni Türk neslinin özünü bilen ve koruyan, okuyan, anlayan ve anlatan bir nesil olmasıdır. Şu da unutulmamalıdır ki bir insanın memleketine zarar vermesi için mutlaka hain olması gerekli değildir. Tarih bilinçsiz ve farkında olmadan memleketine zarar veren birçok insanla doludur…


KAYNAKÇA:

  1. Sivil Örümceğin Ağında, Mustafa YILDIRIM
  2. 2001 – 2008 yılları Açık Toplum Enstitüsü Raporları
  3. Açık Toplum Enstitüsü (osiaf) web sitesi; www.osiaf.org.tr
  4. Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) web sitesi; www.tog.org.tr
  5. TESEV raporları,
  6. OrtadoğuGazetesi;http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?yid=&makale=TESEV+Vakf%FD+ve+%DDcraatlar%FD+Hakk%FDnda+Bir+Yaz%FD&id=1857
  7. Turuncu Devrimler, Soros’un Yeni Dünya Düzeni: ‘İkinci El’ Demokrasi ve Neo-Con’lar, Sinan OĞAN
  8. Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi; www.turksam.org.tr
  9. Uluslar S www.usak.org.tr
  10. Kıbrıs’ta “Zeytin Dalı” Devrimi, Yrd. Doç. Dr. Şenol KANTARCI
  11. Milliyet Gazetesi, George Soros Röportajı, Can Dündar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder