Bu çalışma Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı'na ait http://www.ulkuocaklari.org.tr/ sitesinde yayınlanmıştır...
BU TERÖR, BİTMEZ BÖYLE GİDERSE
Türk Dil
Kurumu’nun terör, terörist ve terörizm tanımı şöyle;
· TERÖR ; Yıldırı,
Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş.
· TERÖRİST ; Yıldıran kimse veya şey. Bir siyasi
davayı zorla kabul ettirmek için karşı tarafa korku salacak, cana ve mala
kıyacak davranışlarda bulunan kimse, yıldırmacı, terörcü, tedhişçi, yıldırıcı.
· TERÖRİZM ; Siyasal bir hedefe ulaşmak amacıyla
devlete, halka veya bireylere karşı şiddet eylemlerine başvurma. Bir siyasi
davayı zorla kabul ettirmek için karşı tarafa korku salacak, cana ve mala
kıyacak davranışlarda bulunma, terörcülük, tedhişçilik, yıldırıcılık.”
Türkçedeki
karşılığı "yıldırma, korkutma" olan terör kelimesi Fransızca Petit
Robert sözlüğünde "bir toplumda bir
grubun halkın direnişini kırmak için meydana getirdiği ortak korku"
anlamında yer alırken, Siyasi Terimler ve Örgütler sözlüğünde "kamu otoritesini veya toplum
yapısını yıkmak için girişilen korku ve yılgınlık saçan şiddet hareketleri"
olarak belirtilmektedir.
3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1.maddesinde ise şöyle
tanımlanıyor terör:
Terör;
cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit
yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini,
siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin
varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak
veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış
güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup
kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.
Bugün itibariyle ülkemizde yasadışı faaliyetlerine devam
eden 12 terör örgütü bulunuyor. Resmi açıklamalara göre söz konusu örgütlerin;
4'ü yasa dışı sol, 3'ü bölücü, 5'i de dini motifli örgütler. Tabi ki ayrılıkçı
PKK da bu listeye dahil. Söz konusu örgütlerin 11’ini şimdilik bir kenara bırakalım,
şu anki konumuz; PKK.
Memleketin sınırları içerisinde ve yurt dışında, zihni ve gönlü kirlenmemiş her Türk’ün ve
hatta her insanın nefretini hak eden ve kazanan bir köpekler yığını; PKK.
Senelerdir, bir kucaktan, bir başka kucağa oturan, Türk
Milletinin düşmanlarına uşaklık ederek devamlılığını sağlayan, bir fahişeler
topluluğu; PKK.
Ahlaktan, inançtan ve imandan, sevgiden, şefkatten ve
iyilikten nasibini alamamış bir güruhun adı; PKK...
Her türlü hakareti,
beddua ve ahı hak eden fakat kanı beş kuruş etmeyen cehennemliklerin
oluşturduğu bu sürü 30 yılı aşkın bir süredir memleketimizin, milletimizin,
devletimizin başına bela olmuş ve ne hazindir ki halen devam ediyor bu durum.
Elbette ki her yapılanın hesabı sorulacaktır nihayetinde: Bu gün olmazsa yarın,
bu cihanda olmazsa öte dünyada...
Yıllardan beri devam eden bu terör her Türk vatandaşının aklında türlü sorular var etmiş bugüne kadar;
Nasıl kuruldu, kim tarafından kuruldu, niçin kuruldu?
Ne istiyor, neyi amaçlıyor, kime çalışıyor?
Hangi devletler ve dış güçler tarafından destekleniyor?
Nasıl oluyor da bunca yıldır devam ediyor?
Bunlar ve daha birçoğu...
Kitaplar dolusu yazılar, saatler alan tartışmalar yapılmış,
yapılıyor bu sorulara cevap bulabilmek için. Bu soruların her biri bin bir adet cevap doğuruyor zihinlerde... Herkes kendince
cevaplar veriyor, kimisi çözüm için öneriler getirirken, kimisi ise
çözümsüzlüğü körüklüyor.
Özellikle son yıllarda yeniden azgınlaşan terör, bugün
itibariyle yeniden Türk Milleti’nin birinci gündem maddesi halini almış
durumda. Her gün gelen baskın, çatışma ve şehit haberleri Milletimizce
PKK’ya ve destekçilerine duyulan kin ve nefreti sürekli arttırırken, sabırları
taşma noktasına getiriyor.
Uzun yıllardır devam eden terörle mücadele konusunda
günahıyla, sevabıyla, dönemsel ve münferit hataları bir kenara bıraktığımız
vakit dik duruşlu ve net tavırlı bir mücadelenin gerçekleştiğini söylemek
mümkün olmakla beraber, bugün bu mücadelenin yerini terörle mücadeleden vaz
geçerek terörle müzakere yolunu seçen bir anlayış almış durumda. Bu değişimin
doğal ve kaçınılmaz sonucu terörün moral kazanması ve güçlenerek daha çok can
yakması olarak ortaya çıkıyor.
Geride kalan yıllarda dağları kendine mesken edinen eşkıya topluluğu artık memleketin, caddelerinde ve sokaklarında
polise, askere, vatandaşa yönelik terörist saldırılar düzenler oldu. Acaba
bugün itibariyle iktidar koltuğunu işgal eden anlayışın kullandığı yol ve
yöntemler Terörizmi, PKK’yı yok etmeye mi hizmet ediyor?
Bu sorunun cevabını Sayın Genel Başkanımız Dr. Devlet
Bahçeli’nin bir süre önce parti grup toplantısında yapmış olduğu konuşmada
bulmak mümkün. Ne diyor Devlet Bey;
"Bugün itibari ile tek başına iktidar olan
Adalet Kalkınma Partisi'nin yönetiminde Türkiye 7 yıl 7 ay 19 günü geride
bırakmıştır.
Bu süre içinde açlık ve teröre mahkûm edilen
milletimiz, AKP Hükümetinin ısrarla sürdürdüğü bölünme çabalarıyla karanlık bir
eşiğe getirmiştir.
Cumhurbaşkanı Gül'ün, "Çok güzel olacak"
sözlerinin üzerinden 14 ay geçmiştir.
Başbakan Erdoğan'ın 23 Temmuz 2009
tarihinde "İster
Kürt sorunu deyin ister Güney Doğu sorunu deyin, ister Kürt açılımı deyin"
sözlerini sarfetmesinin üzerinde başlatılan yıkım çalışmalarının üzerinden 11 ay geçmiştir.
İçişleri Bakanı Atalay'ın 12 kötü adamla yaptığı görüşmeden 10 ay geçti.
Habur'dan yapılan
girişlerin üzerinden ise 8 ay geçti.
Bugün gelinen noktada terör topluma yayılmıştır...
............
Bu uzun sürenin sonunda
gelinen nokta, bölücülüğün azdığı terörün tırmandığı, kanlı saldırıların
çoğaldığı, tehdit ve eylemlerin başında topluma yayılmasından başka bir gelişme
göstermemiştir.”
Bir kaç yıl önce Diyarbakır’da ifade edilen “Kürt sorunu” söylemi ile, tüm Kürt kökenli vatandaşlarımızın etnik kökenleri itibariyle devletle bir sorunları varmış
görüntüsü çizildi.
Ardından “Doğu Sorunu” ifadesi gazete manşetlerinde yer
edinmeye başladı ve bu yolla da toplumda tüm doğuda yalnızca Kürt Kökenli
insanlarımızın yaşadığına dair yanlış bir algı oluşturuldu. Hâlbuki Diyarbakır, Urfa, Bitlis, Bingöl ve diğer birçok doğu illerimizde yoğun bir şekilde Türkmen, Arap, Çerkez, Zaza nüfusunun mevcut olduğu somut bir gerçek olarak
önümüzde duruyor.
Buradan hareketle Türk insanının aklında bir önerme
oluşturulmaya çalışıldı;
“Bütün Kürtler devletle sorunludur,
Doğuda sadece Kürtler vardır,
Doğuda yaşayanlar, devletle sorunludur.”
Ulaşılmak istenen amaç Türk Milleti’nin zihninde böyle bir
algı oluşturarak, yıllardır gerçekleştirilemeyen doğu-batı, Türk- Kürt
çatışmasının zihinsel alt yapısını hazırlamaktır. Neyse ki Türk Milleti henüz
bu oyuna düşmemiştir, ancak yapılanlar ve yaşananlar Milletimizi bu karanlık
yola her gün biraz
daha yaklaştırmaktadır.
Bu gelişmelerle birlikte Türk Halkının ve özellikle Doğu
bölgelerimizin en önemli gelir kaynağı olan, tarım ve hayvancılık iktidar
eliyle neredeyse yok edildi. Terörün en fazla nemalandığı ekonomik sorunlar ve
sıkıntılar adeta körüklendi.
Yine diğer taraftan Terörle Mücadele konusundaki tavizkar
tutum, Örgüt elemanlarını, yandaşlarını ve sempatizanlarını cesaretlendirdi, öz güvenlerini arttırdı. Yakalanıp Türkiye’ye getirilirken henüz uçaktan inmemişken süt dökmüş kedi
misali usluca yerinde oturan, Türk Devleti’ne hizmet etmek istediğini her
fırsatta vurgulayan bölücü başı 2002 yılından bugüne kadar gelen sürecin sonucunda bugün
artık Türk Devleti’nin Başbakanına tehdit niteliğinde tavsiyelerde bulunur hale
getirildi.
Doğrusuyla yanlışıyla; suçlu olma ihtimalleri mevcut
olmakla birlikte, senelerini memlekete hizmet için sarf etmiş kişiler küçücük şüphelerle ve hatalı bir üslupla
cezaevlerine konulurken, bölücü başının emriyle ve bölücü örgüt kıyafetleriyle dağdan inenler
atanmış yargıçlar eliyle, taşınmış çadır mahkemelerinde, jet hızıyla yargılanıp salıverildiler.
İktidar koltuğunu işgal edenler, Asker dağda teröristle
mücadele ederken, kurdukları masalarda teröristleri kontrol edenlerle,
destekleyenlerle ve ne yazık ki teröristlerle müzakere eder bir portre çizmekteler.
Saydıklarımız ve benzeri girişimler, fiiller terörizmi
körüklemiş, teröristi sevindirmiş ve güçlendirmiştir.
Terörü bitirmenin yolu şüphesiz ki bunlar değildir.
Peki, bizce terör nasıl biter? Tek cümle ile toparlayacak
olursak; Teröristle değil de terörle mücadele edilirse terör biter.
Nasıl mı?
Tavizsiz bir askeri mücadele; özel eğitimli, konargöçer, seyyar askeri birlikler.
Terörün içeride ve dışarıdaki siyasi ve lojistik
destekçilerine karşı, diplomatik ve operasyonel bir mücadele.
Bölgenin ekonomisini devamlı surette kalkındıracak ekonomik
bir plan. Özellikle tarım ve hayvancılığa büyük bir destek.
Kültürel, maddi ve manevi ortaklıkları ortaya koyacak,
vurgulayacak, anlatacak, milli birlik duygusunu canlandıracak bir gönül
seferberliği harekatı...
Ve son olarak; eğitim, eğitim ve eğitim...
Terörle mücadele sırasında; can vermiş şehitlerimize
rahmet, mücadele etmiş gazilerimize minnet, bu kahpeler karşısında büyük Türk
Milleti’ne metanet, dua ve temennisiyle...
Ne Mutlu Türküm Diyene...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder