Bu çalışma Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Seminer Notlarında Kullanılmak üzere hazırlanmıştır...
ÖNSÖZ
Dünyanın en eski
olgularından biridir savaşlar. İnsanlık tarihi kadar eski ve insanlık kadar da;
gelişmeleri, değişimleri takip eden ve bunlara uyum sağlayan bir olgu.
Bireyler, aileler, kavimler, milletler ve devletler; düşünceler, fikirler ve
inançlar hepsi şahit olmuş savaşlara, taraf olmuşlar, galip, mağlup ya da
mağdur olmuşlardır.
Peki, nedir insanları, toplumları bu
mücadeleye iten? Bazen kutsal ve yüksek şuurlu, bazen gereksiz ve ahmakça bir
amaç…
Bizler, yani Türkler
de bu dünya kanununa uymuş, savaş meydanlarında doğmuş, at üstünde kılıç
savurarak, yay gerip ok atarak yaşamış ve yine savaş meydanlarında can
vermişiz. Amacımız her zaman Milletimizin bekasını sağlamak; Dünyaya nizam,
insanlığa huzur getirmek olmuş. Atalarımız mertlik ve zekanın en güzel
örneklerini ortaya koymuş savaş meydanlarında. Üç kıtada, yedi denizde hakimiyet kurmuş, Dünya'nın neredeyse her noktasına ayak basmışlar. Gittikleri yerlere
adalet, huzur, güven ve medeniyet götürmüşler.
Acaba nasıl olmuş da
dünyada hiçbir millete nasip olmayan başarılar kazanılmış? Nasıl olmuş da
yaşananlara tanık olan tarih, TÜRKLER tarafından yazılmış? Bizi diğerlerinden:
Avrupalıdan, Afrikalıdan; Çinli’den, Rus’tan, Arap’tan; Yahudi’den,
Hıristiyan’dan ayıran, nedir? Çalışkanlığımız, Teşkilatçılığımız, İmanımız,
Ahlakımız, Milli Değerlerimiz, Cesaretimiz, Gücümüz, Kuvvetimiz…
Peki, “bugün neden bu
haldeyiz?” diye sorduğumuzda, geçmişte bizi diğer milletlerden ayıran
niteliklere bir göz atmak aslında yeterli oluyor; Atalet içimize işlemiş, Teşkilatçılığımız
nifak tohumları ile yıpratılmış, İmanımız sakatlanmış, Değerlerimiz
hırpalanmış, Cesaretimiz kırılmış, Gücümüz, Kuvvetimiz başkalarına bağlanmış…
Şükür ki bunları yok etmeye kimsenin gücü yetmemiş… Halen ümit var, tamir
gerekiyor… Ne Mutlu ki halen Ülkücüler var, tamir yapılıyor…
Anlaşılacağı üzere
insanlık aleminin günümüzdeki şeklini almasında savaşlar önemli unsurlardan
biri olmuştur. Tarzı, taktikleri değişmiş olsa da savaşın kendisi varlığını
devam ettirmiş ve hala da ettiriyor. Meydanlarda kılıç kalkanla mertliğin
çarpıştığı, akıl ve zekanın, çeviklik ve kuvvetin sergilendiği savaşlar artık
yok. “Delik demir icat olundu mertlik bozuldu” misaliyle artık mertçe, yiğitçe
bir savaş yok. Cephelerde toplar, tüfekler konuştu bir dönem artık cephe
savaşları da bitti ve günümüzde uçaklar, tanklar, füzeler boy gösteriyor…
Tarihin şahit olduğu
gerçek şu ki Türkler hiçbir dönem savaşlarda aldıkları yenilgilerle yok
olmamış, varlıklarını hep sürdürmüş ve günü geldiğinde yeniden şahlanıp ayağa
kalkmışlar. Savaş meydanlarında yenilmeyen bu milleti mağlup edebilmek için
farklı yol ve yöntemler benimsemiş düşmanlar. Çin çaşıt salmış Türk’ün içine,
içten çökertmeye, bölmeye çalışmış. Yüzyıllarca karanlıklar içinde yaşayan Avrupalılar
Türklere duydukları kıskançlık ve kin ile aydınlığı bulmuş, büyümüş,
gelişmişler. Sonra Türk'ü var eden değerlere; dinine, töresine, kültürüne
saldırmışlar.
Bu saldırılar devam
ediyor hala… Ve sorular çıkıyor ortaya: Bugüne kadar yaşananlar yaşandı da
bundan sonrası ne olacak? Nasıl bir mücadele söz konusu? Düşmanlar çalışıyor,
uğraşıyor da Türkler ne yapıyor, ne yapmalı?
Günümüz saldırılarının
en önemli ayağını milli ve manevi değerlere, kültüre yönelik saldırılar
oluşturuyor. Bu saldırılara karşı koyabilmek için öncelikli olarak bu öz değerleri her Türk evladının iyi ve doğru bir şekilde öğrenmesi, bilmesi gerekiyor. Bunun
sonrasında dinimizin “iyiliği emret, kötülüğü yasakla” temel emri doğrultusunda
sahip olduğumuz bilgileri insanlarla paylaşmamız ve tabiî ki hayatımızı bu
bilgiler ışığında düzenlememiz bir zorunluluk olarak kendini gösteriyor.
Kendi değerlerine hâkim
olan insanların bununla birlikte kendisine düşman fikirler ve oluşumlar
hakkında da bilgi sahibi olması ve kendisine düşmanlık yapanları iyi tahlil
etmesi buna göre de önlemler alması gerekli. Uçaklar, füzeler, top ve tüfekler
sahibi olmak yaşadığımız çağda söz sahibi olmak için yeterli değildir. Ancak
yüce kitabımızın ilk emri ile okuyarak ve okuduğumuzu anlayarak çağımıza ve
gelecek yüzyıllara Türk mührünü vurabiliriz.
Emperyalist odakların(Rusya, Çin, ABD,
Fransa…) ülkeler ve kaynakları üzerinde hâkimiyet ve etki alanı oluşturabilmek
için kullandığı araçların başında gelen STK’lar araştırmamızın ana teması
oluşturmaktadır. Bununla beraber söz konusu STK’lar ile aynı amaca hizmet eden basın
ve radyo kuruluşları ile siyasi oluşumlar da genel hatlarıyla ele alınacaktır. Çalışmamız
bu gerçekler ışığında; milletler mücadelesinde önemli bir yeri olan, Türk
Milleti’nin ve insanlığın aleyhine faaliyet gösteren, Sivil Toplum Kuruluşları’nın
ve Fonların; amaçlarını ve bu amaçlar doğrultusunda Türkiye ve dünya genelinde
gösterdikleri faaliyetleri örnekleyen ve bir nebze de olsa insanlarımıza
anlatmaya çalışan, bir kaynak niteliğinde olacaktır.
Sivil Toplum Kuruluşları ve Fonlardan
bahsederken günümüz Dünyasının en etkili siyasi aktörü olan ABD’nin bu yöndeki
faaliyetleri ele alınarak konu açıklanacaktır…
DÜNYA SİYASETİNDE ETKİN OLMAK İÇİN
Dünya
siyasetinde ve devlet idarelerinde etkin ve söz sahibi olmak isteyen
Emperyalist odaklar günümüzde bu amaçlarını genelde iki yolla gerçekleştirmeye
çalışmaktadırlar. Bu devletlerin kullandığı birinci yöntem direkt askeri
müdahale yöntemidir. 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin dünya kamuoyunu da
arkasına alarak gerçekleştirmiş olduğu Afganistan ve Irak işgalleri veya
Rusya’nın Osetya’ya yaptığı müdahale veya Çin’in Sincan - Uygur Özerk Bölgesine
yapmış olduğu saldırılar bu yöntem bakımından somut örnekler olarak karşımızda
durmaktadır. Bahsi geçen birinci yöntem yani direk askeri müdahale yöntemi
siyasi ve askeri açıdan zayıf ve toplumsal sorunların yoğun olduğu güçsüz
devletlere karşı başvurulan bir yöntemdir.
Kullanılan bu yöntem dışında, emperyalizm
çağımızda yeni bir yöntem geliştirmiştir. Aşağıda ayrıntılı olarak
bahsedeceğimiz ve temelde insanlık faydası için faaliyet göstermek üzere
kurulan Sivil Toplum Kuruluşları emperyalizmin yeni silahı olarak günümüzde
kullanılmaktadır. Bununla beraber aynı amaca hizmet eden fonlarda gün geçtikçe
etkisini arttırmaktadır. Bu kuruluşlar ve fonlar vasıtasıyla devletler
dışarıdan askeri veya siyasi herhangi bir müdahaleye maruz bırakılmadan, kendi
iç dinamikleri kullanılarak ve kendi vatandaşları eliyle etki altına alınmakta
hatta iktidarlar devrilip emperyalizme hizmet eden kukla iktidarlar
kurulmaktadır. Çağımız bu gibi faaliyetlerin örnekleriyle doludur, Sırbistan
ile başlayıp sonrasında devam eden darbeler zincirine günümüzde de yeni
halkalar eklenmektedir. Demokrasi, insan hakları, özgürlük, adalet gibi
söylemler kullanılarak ve birçok konuda sosyal sorumluluk projeleri
gerçekleştirilerek insanların desteği sağlanmakta, bu destek zaman içerisinde
siyasi oluşumlara hatta darbelere kanalize edilmektedir. Başta ABD olmak üzere
birçok dünya devleti bu çalışmalar için yüklü meblağlar harcayıp ayrı bütçeler
ayırırken, milyarlarca doları bulan bu kaynaklar el altından ülkelere
dağıtılmaktadır.
Günümüzde bu faaliyetler ile ön
plana çıkan en bilindik devlet ABD iken ABD’nin bu işler için kullandığı isim
ABD’li spekülatör (vurguncu) George Soros’tur. Bir Macar Yahudi’si olan Soros
1930 yılında Macaristan'da doğmuş, 1943 yılında Naziler Budapeşte’ye girince
babasının hazırladığı sahte kimliklerle ailesi ile birlikte Londra’ya
taşınmıştır. Burada 17 yaşından itibaren Londra Ekonomi Okulu’nda (London
School of Economics) öğrenim görmüş,
hocası olan Karl Poper’in Açık Toplum düşüncesinden etkilenmiştir. 1956 yılında
okulu bitince New York’a göçerek 1961’de ABD vatandaşlığına girmiştir. Ardından
ABD’de borsa spekülatörlüğü yaparak para kazanmaya başlayan Soros, 80’li
yılların başında dünyanın en büyük para işletmecisi ilan edilmiş, 1992’de
İngiliz poundunun düşüşe geçmesi karşısında giriştiği vurgunculuk girişiminde “1 milyon dolar” ve “Bank of England'ı çökerten adam” unvanını kazanmıştır.
Uluslararası arenada ve ABD dış
politikasında önemli bir yere sahip olan George Soros hayatını ve parasını
Amerika’nın dünya siyasetindeki etkinliğine harcamaktadır. Maddi olarak kötü
durumda olan bir aile içerisinden çıkıp bir anda dünyanın en zenginleri
listesinde boy gösteren Soros’un bugünkü noktaya hangi destek ve yardımlarla
ulaştığını kestirmek çok zor olmasa gerek.
George Soros söz konusu faaliyetlerini merkezi
ABD’de bulunan ve birçok ülkede temsilcilikleri olan Açık Toplum Enstitü’sü
(OSİAF) aracılığıyla sürdürmekte yine bu kuruluş vasıtasıyla ülkelerde, medya
patronlarına ve siyasilere maddi kazanım sağlamaktadır. Bu çalışmalarla
birlikte birçok STK’nın kuruluşuna ve desteklenmesine öncülük eden George Soros
el altından ve açıktan akıttığı paraların karşılığı olarak Amerikan’ın dış
siyaseti doğrultusunda faaliyetler istemektedir. Bu çerçevede oluşturduğu sivil
toplum kuruluşlarına 1994 yılında 300 milyon,
1995 yılında 350 milyon, 1997 yılında 428 milyon, 2000 yılında 494 milyon dolar
harcamıştır.
Ülkemizde özellikle 2000li yıllarda boy
gösteren George Soros birçok TV kanalı, Gazete, Siyasi Kuruluş temsilcisine,
üniversiteler gibi eğitim kurumlarına maddi destek sağlamaktadır. Ayrıca
ülkemizde TV ekranlarında izlediğimiz, gazete satırlarında yazılarını
okuduğumuz basın mensuplarının birçoğu Soros’un ve dolayısıyla ABD’nin açmış
olduğu eğitimlere katılımları sayesinde günümüzdeki ünlerine kavuşmuşlardır.
Öncelikli olarak Dünyadaki Sivil Darbe
örneklerine göz atalım:
20. yy’lın ortalarında cephe savaşlarının önemi azalmış, bunun yerini
farklı ve daha az maliyetli yöntemler almıştır. Çağımızın büyük devletlerinin
yeni savaş alanları, kendilerinden daha güçsüz konumdaki devletleri kontrol
altına alabilmek veya karşısındaki büyük güce karşı üstünlük sağlayabilmek için
uyguladığı stratejiyi bilmek, tanımlamak, örnekleriyle açıklamak ve bu yolla
gençlerin dikkatini çekmek; başımıza gelen veya gelmesi muhtemel tehlikenin
oluşmasının önüne geçilebilmesi için önemli bir hamledir. Sivil darbeler, büyük
güçlerin derin uzantıları tarafından desteklenen ve ülkemizde de üstünde daha
fazla durulması gereken bir konudur. Çalışmamız sonucu ulaşılan hedef kitle; ne
kadar büyük olursa, olası tehlike de o kadar küçülecektir. Kanıtlanmış ve proje
sahiplerinin de inkâr etmediği son döneme damgasını vuran bazı örnekleri
inceleyeceğiz.
SIRBİSTAN
199l’de ‘sosyalist’ sisteme son verdiğini ilan eden Yugoslavya
Federasyonu, bu süreçten sonra emperyalist paylaşımın hedefi oldu. Önce
Federasyon’da yer alan farklı uluslardan halklar, emperyalist kışkırtmalarla
birbirine düşürüldü, ulusal boğazlaşmaların içine itildiler. Oluşturulan ortam
ve iç savaş bahane edilerek, uluslararası emperyalist güçlerin müdahalesinin
koşulları hazırlandı. Balkanlar’daki iç savaş ve emperyalist saldırıda on binlerce
insan öldü, yine on binlercesi göç etmek zorunda kaldı. Sırbistan’a
emperyalist müdahalenin bahanesi Miloseviç’ti. ‘Büyük Sırbistan’ uğruna Kosova’ya
savaş açan Sırp burjuvazisinin temsilcisi Miloseviç, ABD müdahalesinin hedef
tahtasına oturtuldu. Haftalarca süren NATO bombardımanı sonrasında, Sırp
milliyetçileri teslim oldular. Bundan sonra Kosova’ya (kurtarma bahanesi) ile
42 bin BM askeri yerleştirildi. Kosova’ya karşı savaşı durduran Miloseviç,
uluslararası alanda yalnızlaştırılmaktan kurtulamadı. Savaşın tahribatları, ekonomik
çöküş ve yoksullaşma, halkın yönetime karşı tepki ve öfke biriktirmesine neden
oldu. ABD bu zemin üzerinden, “kitle muhalefeti”ni geliştirmenin yöntemlerini
devreye soktu. Devamında yaşanan olaylarla ABD istediğini yaptı ve Sırbistan’da
kukla bir yönetim oluşturdu.
GÜRCİSTAN (GÜL DARBESİ)
ABD’nin Kafkaslardaki hedefleri bakımından özgün bir konumda olan
Gürcistan, bölgedeki devrimlerin ilk örneği oldu. Gürcistan Rus nüfusunun
yoğun olduğu ve içerisinde ABD üsleri barındıran bir bölgedir. Rusya ile bir
süre yürütülen emperyalist kapışma, ABD’nin zaferi ile sonuçlandı. Gürcistan,
11 yıldır Rusya Federasyonundan ayrılmış ‘bağımsız’ ülkelerden biridir
Peki devrim nasıl yapıldı? ABD, Eduard Şevardnadze’ye karşı Mihail
Saakaşvili’yi destekler. Nihayetinde Şevardnadze eski Sovyet bürokrasisinden
gelmektedir. 1991 gerici olaylarında Yeltsin gibi o da başat bir rol oynamış
olsa da, o dönemdeki Rus-yandaşı pozisyonu, ABD’nin onu devirme girişimlerine
neden olmuştur.
Kmara (Yeter) adında örgütün bütün şehirlerde kurulması, örgütlenmesi
sağlanır. Rustavi adlı TV kanalı, muhalefeti destekleyecek biçimde
yapılandırılır. Bunun yanında, Saakaşvili ve yandaşları bir önceki yaz yine
Soros Vakfı tarafından Belgrat’a götürülerek eğitilirler. 2003 Ekim ayında
seçimler yapılır. Seçimlerde Şevardnadze’yi destekleyen partilerin önde olduğu
açıklanınca, gözlemcilerini seçimleri izlemeye gönderen Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı (AGlT), seçimlerde usulsüzlük yapıldığını açıklar. Amerikan
Global Strateji Grup, ülke çapında sandık çıkış anketleri yapar, sonuçları
açıklar. Saakaşvili önderliğindeki Ulusal Parti birinci, Şevardnadze’nin Yeni
Gürcistan Partisi ikinci sıradadır. “Halkın sokağa dökülmesi” ve Başkanlık
Sarayı'nı işgal etmesiyle, içte ve uluslararası alanda yalnızlaşan Şevardnadze
istifa eder. 2004’te Saakaşvili artık devlet başkanıdır. Ve böylece ABD yine
hedefe ulaşmıştır.
UKRAYNA (TURUNCU DEVRİM)
Her ne kadar seçimler darbeler için en uygun an olarak belirlense de, ABD
kaynaklı STK’lar çok daha öncesinden işe başlarlar. Ukrayna’da da Soros Vakfı
ve Soros’un Açık Toplum Enstitüsü yoğun bir faaliyet yürütür. Başta Kiev olmak
üzere gençlik örgütleri tüm şehirlere yayılır. Sırbistan’da adı Otpor (Direniş)
olan gençlik örgütlenmesinin, Ukrayna’daki adı Pora’dır ve Otpor üyelerince
eğitimden geçirilirler. 21 Kasım 2004’te yapılan seçimlerin Rus yanlısı olarak
bilinen Viktor Yanokoviç’in kazandığı ilan edilir. ABD yanlısı Yuşçenko
taraftarları sokağa dökülür. Uluslararası emperyalist kuruluşlar seçimlerde
hile olduğunu ilan eder ve yine uluslararası emperyalist yetkililer seçim
sonuçlarını kabul etmeyeceklerini açıklarlar. Kiev’de halk kitlesel
protestolara girişir. Ardından parlamento (Turuncu giysili ve ellerinde güller
olan insanlarca) kuşatılır. 26 Aralık’ta yeniden yapılan seçimlerle Viktor
Yuşçenko’nun zaferi ilan edilir. Zafer yine ABD’nindir
KIRGIZİSTAN (KADİFE DEVRİM)
Orta Asya Kırgızistan, SSCB’nin dağılması ile federasyondan ayrılmış, Kırgızistan
halkı, Akayev’in başkanlık yaptığı sürede ekonomik, politik baskı ve sömürü
altında yaşamıştır. Ukrayna’daki Lale Devrimi öncesinde Soros “Orta Asya ülkeleri de Ukrayna ve Gürcistan
örneklerini izleyerek değişmelidir” demişti. Akayev buna karşı, “Kırgızistan’da asla bir kadife devrim
olmayacak” demesinin ardından, ABD güdümlü sivil darbe ile alaşağı edildi.
Beş milyon nüfuslu Kırgızistan’da Freedom House, NDI (National Democratic
Institute), IRI (International Republican Institute), meşhur Açık Toplum
Enstitüsü 1990’larm ortalarından itibaren halk arasında çeşitli projeler
örgütlemeye başlamışlardı. Özellikle gençlik çalışmasına özel bir ağırlık
veriliyordu. “Kel Kel” gençlik örgütü, sadece gençlik içinde çalışmak üzere
kurulmuştu. Bunlar dışında halkın içinde kadın, yönetim, ekoloji,
demokratikleşme, sağlık, HIV yayılımı, yozlaşma vb. sorunlarına karşı projeler
geliştirilip, uygulanıyordu. (Türkiye’de Toplum Gönüllüleri Vakfı bu ve
benzeri projelerini hayata geçirmektedir-“Demokrasi ve Haklarımız”, “Homofobi”,
Osiaf destekli “Gepgenç Festival” bunlardan sadece birkaçı )
Kırgızistan'ı Asya’nın İsviçre’si yapacağı vaadiyle işe başlayan Akayev,
ülke zenginliklerini kendine ve yandaşlarına akıtır. 2000’e gelindiğinde Akayev,
kitlelerin nezdinde oldukça yıpranmış ve teşhir olmuştu. Geçen sürede
iktidarını koruyabilmek için daha fazla baskıya başvurdu. Ekonomik olarak
giderek yoksullaşan ve politik baskılardan bunalan halkın, her geçen gün öfkesi
artıyordu. 2005 seçimlerinde Akayev aday olmayacağını açıkladı ancak,
parlamento seçimlerine muhaliflerin girmesini engelledi, kendi yakınlarını
(oğlu ve kızı) ve yandaşlarını parlamentoya doldurdu. Mart ayında, seçim sonuçlarına
karşı gösteriler kısa sürede ülkenin her yanma yayıldı. Kitlelerin sokağa
dökülmesinde, emperyalistlerin kuruluşları olan STK’ların payını tahmin etmek
hiç de zor olmasa gerek. Tabi ki sonrasında diğer sivil darbelere benzer
gelişmeler sonucunda yine ABD amacına ulaşmış oluyordu.
VE TÜRKİYE…
Tüm bu
darbelerin görünen yüzü olan George Soros’un Can Dündar’la yapmış olduğu
röportajı incelediğimizde şekil olarak yapılanları çarpıtsalar bile
faaliyetlerini çok da gizli yürütmediklerini görmekteyiz. Röportajın satır
aralarına göz atmak da fayda var:
“Devirmiyor, devireni destekliyorum”
—Diktatörler
sizden korkuyor, çünkü siz gelince onlar devriliyor. Değişimi tetikliyor musunuz,
yoksa kokluyor musunuz?
—Değişim
halktan gelmelidir. Elbette vakıflarımızın demokrasi talebine katkısı olabilir,
ama halk desteklemedikçe bu hiçbir işe yaramaz.
—Ama
muhaliflere para vererek değişime önayak oluyorsunuz.
—Hayır.
Ben değil, oranın halkı önayak oluyor. Biz onlara destek veriyoruz. Gürcistan
örneğini alalım. Orada Şevardnadze yolsuzlukla mücadele için iyi bir plan
yaptı. Vakfımız buna destek verdi. Ancak yolsuzluğun odağında polis vardı ve
Şevardnadze'nin hayatı polisin korumasındaydı. Bu yüzden plan uygulanamadı.
Bazıları hükümetten desteği çekip ona karşı örgütlendiler ve kazandılar.
Seçimde sandık başında sayım yaptık ve gerçek seçim sonuçlarını ortaya koyduk.
Ve halk hükumetin açıkladığı sonuçlara değil, vakfımızınkine güvendi. Değişime
katkımız bu oldu. Rejimin devrilmesinden sonra polise makul bir gelir sağlanması,
yolsuzluğun önlenmesi için yeni hükümete destek verdik. Bu, yeni rejimin en
görünür başarısı oldu. Ve ben buna katkı sağladığım için gurur duyuyorum.
—Sırbistan,
Ukrayna, Gürcistan, Kazakistan… Sırada neresi var. Hangi toplum açılacak?
—Ukrayna daha bağımsız olmadan biz vakfımızı kurmuştuk. Bağımsızlığını ilan
edince danışmanlar sağlayarak yardımcı olduk. Korkarım Kırgızistan örneğinde
devrim, olması gerekenden erken geldi. Çünkü henüz kurumlar çok zayıf. O yüzden
Ukrayna, Kırgızistan gibi yerlerde demokratik rejimlerin başarılı
olamayacağından endişeliyim. Bence demokratik devrim sadece bir başlangıçtır,
sonuç değil. Bu değişim sürecinin sonuca ulaşması için Batı daha aktif rol
almalı. Bu konuda baskı yapıyorum.
—Peki
Türk zenginleri ile Soros’un ilişkisi ne durumdadır, bizim zenginimizin bu faaliyetlerde
rolü ne olmuştur? Türkiye'nin bölgedeki pozisyonu?
—Türkiye’yi
çok takdir ediyorum. Çünkü çok açık fikirli ve ileri görüşlü bir liderliği var.
Bu özellikle Türkiye’nin kapitalist sınıfı için de geçerli… Çünkü benim
bildiğim kapitalistler sadece daha fazla para kazanmanın peşindedir. Türkiye’de
ise bir grup zengin var ki, ülkelerini kale ediyorlar. Türkiye’de vakıf
kurmamızın temelinde de bu var. Vakfımızın proje gelirinin çoğu Türk
sermayesinden geliyor. Bu da çok memnuniyet verici.
Soros’un AKP analizi
—AKP,
İslami bir ülkenin en demokratik partisi. Ve bu çok olumlu bir şey. İslami
demokrasinin başarılı olması için elden gelen her şey yapılmalıdır. Türkiye
diğer İslami ülkelerden farklı bir tarihe sahip olmasına rağmen yine de İslam
dünyası için çok değerli bir örnek olabilir.
Sonuç Olarak:
Türkiye’de
Açık Toplum Enstitüsü olarak çalışmalara başlayan ve 2009 yılı başından
itibaren Açık Toplum Vakfı adını taşıyan sözde sivil toplum kuruluşu; tıpkı Kırgızistan’da
masum görünen vakfın benzerlerini ülkemizde de maddi manevi desteklemektedir.
Herkesin gözü önünde TESEV, Bilgi Üniversitesi gibi kuruluşlar dışında
“gönüllülük” adı altında faaliyet gösteren STK’lar dikkatle incelenmeli ve bu
konuda Türk Genci uyanık olmalıdır.
Şimdi, günümüzde emperyalizm tarafından
kullanılan bazı araçları alt başlıklar halinde, örnekler vererek açıklayalım:
a)
BASIN YAYIN KURULUŞLARI (MEDYA):
İletişim
çağı olarak adlandırılan çağımızda yazılı ve görsel basın büyük önem
taşımaktadır. Gazeteler, TV ve radyo kanalları, dergiler, internet üzerinden
yayın yapan siteler gibi basın ve yayın organlarının toplum üzerinde bıraktıkları
etki ve toplumu yönlendirmedeki güçleri kayda değerdir. İşte bu güç günümüzün
emperyalist odakları tarafından da fark edilmiş ve buradan hareketle birçok TV,
radyo, gazete, internet sitesi söz konusu amaçlar doğrultusunda kullanılmak
üzere kurulmuştur. Örneğin Gürcistan`da Rustavi–2, Ukrayna`da Kanal 5 televizyonu devrimin sesi
olurken, Kırgızistan`da televizyonun yerini ResPublica ve MSN gazeteleri
almıştı.
Bu çalışmaların yanında George Soros Türkiye’de kendi TV
ve radyo yıldızlarını, kendi yazarlarını yetiştirmek için çalışmalar yürütmektedir.
Bu çalışmalar çerçevesinde ABD’de düzenlenen eğitim seminerleri aracılığı ile
Türkiye ve Dünya medyasından birçok isim emperyalizmin amaçları doğrultusunda
eğitilmekte ve ülkelerine döndüklerinde birer ABD vatandaşı gibi hareket
etmektedirler. Ülkemizde kurulan veya desteklenen kuruluşlara örnek olarak son
zamanlarda gündemi sık sık işgal eden taraf gazetesini gösterebiliriz. Söz
konusu gazetenin yönetim kurulu ve destekçileri dikkatle araştırıldığında Soros
ile aradaki bağlantılar çok açık olarak gün yüzüne çıkmaktadır.
Taraf gazetesi, Açık Radyo
gibi birçok örnek göstermek mümkündür. Bu kuruluşları isim isim saymak yerine
genel özelliklerini bahsedecek olursak daha faydalı olacaktır. Söz konusu basın
yayın organları Türkiye’nin taraf olduğu her konuda tavizkar haber ve yayınlar
ile devlet ve millet karşısında bir tavır takınmaktadırlar. Tarihi boyunca
asker millet olarak adlandırılan Türk Milleti’nin ordusu bu kuruluşların her
zaman düşmanı olmuştur. Bu nedenle Türk Ordusu’nu karalama çalışmalarına sıkça
rastlamak mümkündür. Bu kuruluşların bir diğer ortak noktası ise Demokrasi,
İnsan Hakları benzeri söylemleri ağızlarından düşürmemeleridir. Küreselleşmenin
sağlanabilmesi ve toplumların Açık Toplumlar haline getirilebilmesi için
olmazsa olmaz şartlardan biri Milliyetçiliğin ortadan kaldırılmasıdır. İşte bu
sebeple Türk Milliyetçiliği de bu yayın organlarının hedefindedir. Genel olarak saydığımız bu nitelikleri
taşıyan basın yayın kuruluşlarının küçük bir araştırma ile kimlere hizmet
ettikleri ortaya çıkacaktır yeter ki bizler gözümüzü açmış olalım.
En belirgin araç olarak son dönemde Taraf Gazetesi’ni görüyoruz. Türk
Milleti’nin değerlerine sorumsuzca hakaret edebilen yazarların bulunduğu bu
gazete, Türk Milleti’nin en güvendiği kuruluş olan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
tek güvencesi ordumuza saldırmaktadır. Gazetenin sponsoru ve ortağı olan Mehmet
Betil şöyle diyor; “Baskıcı zihniyetin,
totaliter, otokrat zihniyetin, engel teşkil ettiğini düşünüyorum. Demokrat
liberal tarzın, yaşam standardı haline gelmesi durumunda insanların içindeki
cevherin çok daha kolay ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Amerika gibi bir
ülke olmamamız için bir neden yok. `Onların parası var, onun için tüm dünyaya
hükmediyorlar` diye bakmıyorum, tersten düşünüyorum ben. Onların özgürlükleri
çok, o özgürlük içinde insana saygı gösteriyorlar, kurdukları üniversite
sayısıyla, verdikleri burslarla bunu kendileri yaratıyor.”
Örneğin açık toplum enstitüsünün
amaçları doğrultusunda yayın yapmak ve gündem oluşturmak amacıyla aynı kuruluş
tarafından Açık Radyo kurulmuştur. 13 Kasım 1995'te yayına geçen Açık
Radyo, İstanbul ve çevresine yayın yapan "bölgesel" bir radyo
istasyonu olarak tanımlanıyor. Dikkat çeken konukları arasında; George Soros,
Orhan Pamuk, Hasan Cemal, Can Dündar gibi isimler yer almakta. Bunların dışında
“İşkenceciden işkence kurbanına, AIDS hastasından travestiye, 3 yaşındaki genç
biniciden 93 yaşındaki tecrübeli müzisyene, 8 yaşında küresel ısınma karşıtı
aktivistten, 80 yaşında sinema makinistine, aşçıdan at arabacısına,
otistikten genetik bilimciye, TESEV’den TEGEV’e, KADER’den KAMER’e, Amnesty’den
Greenpeace’e, on dört sene boyunca, her gün en az üç konuk…” olarak yayın
politikalarını özetlemişlerdir.
Özetle bu iki yayın organı Türk Milleti’nin değerlerine hakaret edenlere
köşelerinde, stüdyolarında yer veriyor. Basın yayın organlarının neredeyse
tamamında yer bulan yazarlar, sözde aydınlar, STK temsilcileri bu iki önemli
masum görünen demokrasi adı altına gizlenmiş iki yayın organında seslerini
duyurmaktadırlar.
b)
SİYASİ KURULUŞLAR
19.
yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başları itibariyle dünya genelinde monarşik
sistemlerin güçlerini yitirmeleri ve ortadan kalkmalarının etkisi ile
Demokratik sistemlerin yaygınlaştığı görülmüştür. Bu nedenle demokrasilerin
olmazsa olmazı olan siyasi kuruluşlar günden güne önem kazanmış ve günümüz
devletlerinde de yerlerini sağlamlaştırmışlardır. Emperyalizmin ülkeleri etkisi
ve emri altına alma çabaları içerisinde de siyasi kuruluşlar nitelikleri
itibariyle önemli bir yer almışlardır. Kimi zaman kukla partiler kurularak ülke
yönetimlerine demokratik darbelerle el konulmuş, kimi zaman ise var olan siyasi
kuruluşlar maddi kazandırmalar ile etki altında tutulmuştur.
Ülkemiz de Emperyalizmin yukarıda bahsettiğimiz oyunundan nasibini almış,
Türk Milleti’nin milli ve manevi değerleri suiistimal edilmek suretiyle dış
destekli siyasi oluşumlar iktidar koltuğuna kadar yükseltilmiştir.
Dünya genelinde darbeler yaptığını
kendi ağzıyla itiraf eden George Soros ülkemizdeki çalışmalarına 2000li
yıllarda başlamış, Soros’a yakın birçok vakıf 2002 seçimleri sonrasında
Bakanlıklarla (MEB, Kültür ve Turizm Bakanlığı) ortak projeler
gerçekleştirmiştir. Soros’un açıktan destek verdiği Bilgi Üniversitesi YÖK
genel kuruluna en çok üye gönderen üniversiteler listesinde başı çekmiştir.
Ülkemizin bugünkü iktidarının icraatları ile defalarca George Soros’un
iltifatlarına mazhar oluşları da dikkate değer bir durumdur.
Emperyalist odakların siyasi oluşumlarıyla alakalı olarak
söyleyebileceğimiz son şey yukarıda değindiğimiz ve basın, yayın organları için
geçerli olduğunu belirttiğimiz genel özelliklerin bu kuruluşlar için de geçerli
olduğu ve siyasi kuruluşların etkin oldukları toplumun ulusal değerleri ile iç
içe görünerek toplumsal destek sağlamak yönünde çalışma gösterdikleridir.
Erol Manisalı’nın şu cümlesi, dış güçlerin Türkiye’deki siyasi uzantısı
olan AKP hükümetinin icraatlarını özetlemektedir: “ABD’nin 1 Mart Teskeresi’ni”
Meclis’ten geçiremeyen hükümet Irak, Kıbrıs ve Kafkasya’daki uygulamaları ile
bunu telafi etmiş ve Amerika’nın gözüne girmiştir. Cüneyt Zapsu’nun tavsiyeleri
ABD tarafından uygulanmaktadır.”
c)
ÜNİVERSİTELER, STK’LAR
ÜNİVERİTELER
Geçmişten
bugüne tarihin her devrinde eğitim ve öğretime önem veren bir kültüre sahip
olan milletimiz için üniversiteler, geleceğin dünyasında söz sahibi olmak
açısından büyük önem taşımaktadırlar. Diğer taraftan üniversiteler özerk
yapıları ve yasalar önündeki geniş imkânları nedeniyle emperyalizminde
devletler içerisinde gözde araçları haline gelmişlerdir. Sözleri ve söylemleri
toplum içinde itibar gören, halkça muteber ve güvenilir kabul edilen akademik
kariyer sahibi kişileri elinde bulundurmak, kendi istediğini onlara söyletmek
emperyalist odaklar için kullanılmaya değer bir yöntemdir. Bu nedenle başta ABD
ve onu temsilen George Soros olmak üzere, AB gibi dünya siyasetinde ve
devletler üzerinde etkili olmak isteyen emperyalist odaklar ülkemizde ve
dünyanın birçok yerinde üniversitelere ve akademisyenlere dudak uçuklatacak
rakamlarda maddi desteklerde bulunmaktadırlar. Her ne kadar bu yardımlar
eğitime destek olmaya yönelik bağışlar olarak gösterilmek istense de bu
desteklerin altındaki amaç farklıdır.
YENİ DÜNYA DÜZENİNDE
DENGELERİ DEĞİŞTİREN, BELİRLEYEN BİR UNSUR: SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
Tanım
Gerçek
anlamda Sivil Toplum Kuruluşları, resmi kurumlar dışında, bağımsız olarak
çalışan, ulusal ve uluslar arası alanda toplumsal konular üzerine lobi ve ikna
çalışmaları gibi fikri ve eylemsel faaliyetler gerçekleştiren, çalışanları gönüllülerden
oluşan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar ve üyelik ödemeleri ile aidatlar
gibi maddi kaynaklar ile sağlayan kuruluşlardır.
Sivil
Toplum Kuruluşları genellikle oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında
faaliyet gösterirler. Vakıf ve dernekler kamuya yararlı bir hizmet geliştirmek
için kurulmuş yasal topluluklardır. Sivil Toplum Kuruluşları, herhangi bir
devlet organından bağımsız bir şekilde özel kişilerin girişimiyle kanuni olarak
kurulmuş her türlü organizasyon için kullanılan genel bir terimdir. STK’ların
tamamen veya kısmen devlet organları tarafından desteklendiği durumlarda bile
STK bünyesinde herhangi bir devlet yetkilisi bulunmadıkça, kuruluşun STK niteliğinin
devam ettiği kabul edilir.
Tarihçe
Osmanlı döneminde göze çarpan vakıf kültürünün eseri olan
vakıflar aslında bugün Sivil Toplum Kuruluşu olarak algılanan ve bahsedilen
insanlığa faydalı kuruluşların daha ilerisindeki bir oluşumu göstermektedir.
Yine Anadolu Türklüğü için önem arz eden ahilik kültürünü de içerdiği insanlar
arası yardımlaşma niteliği açısından Sivil Toplum Kuruluşlarına tarihi bir
örnek olarak gösterebiliriz.
Yukarıda
belirttiğimiz geçmiş tarihlerde de rastlamak mümkün olsa da bugünkü manası ile
“Sivil Toplum Kuruluşu” kavramı ilk defa 1945 yılında Birleşmiş Milletler
teşkilatının kuruluşu sırasında, kuruluş beyannamesinin 10. Bölümününün 71.
Maddesinde devlet ve üye ülkelere ait olmayan kuruluşların danışmanlık rolü ile
ilgili tanımlamada kullanılmıştır. Sivil Toplum Kuruluşlarının sürdürülebilir
kalkınma alanındaki hayati rolleri ilk defa Birleşmiş Milletlerin STK’lar ile
BM arasında sıkı danışmanlık ilişkilerinin düzenlendiği 21. ajandasının 27.
Başlığında dile getirilmiştir.
Günümüz
STK’larına Genel Bir Bakış
Günümüz
açısından bakıldığında Sivil Toplum Kuruluşlarını “Topluma Faydalı STK’lar” ile
“Topluma Zararlı STK’lar” olarak ayırabiliriz. Toplumların gelişimleri,
kültürel, milli ve manevi değerlerinin yaşatılması, toplumun huzuru ve
mutluluğu için samimi olarak faaliyet gösteren kuruluşları faydalı kuruluşlar
olarak değerlendirirken, toplumsal düzen ve dayanışmanın aleyhine aleni veya
gizli olarak faaliyet gösteren STK’ları da toplum için zararlı STKlar olarak
nitelendirebiliriz.
Dünyada
ve ülkemizde sayısız STK ve bu STK’larda aktif veya pasif olarak faaliyet
gösteren milyonlarca insanın varlığı günümüzün gerçeklerindendir. Bu gerçekler
penceresinden bakıldığında Sivil Toplum Kuruluşlarının ne kadar büyük bir gücü
elinde bulundurduğunu kestirmek çok da zor olmasa gerek. Bu sivil toplum
kuruluşlarının tamamı toplum için faydalı faaliyetler yürüttüklerini iddia
etmekte fakat birçoğu bilinçli veya bilinçsizce emperyalizmin istekleri
doğrultusunda hareket etmektedirler. Hatta bazı Sivil Toplum Kuruluşları
yaptıkları toplumsal hizmetler ile kara para aklamakta ve istemeden de olsa
karanlık emellerin aleti olmaktadırlar.
Ülkemiz
açısından da durum dünyada olan bitenden farklı değildir. Toplumsal değerlerle
uyumlu ve toplumun huzuru için faaliyet gösteren bir takım STK’ların varlığı
söz konusu olduğu gibi topluma zararlı faaliyetler içerisinde olan birçok STK
da bulunmaktadır. Bu STKlar arasındaki ayrımı yapmak kuruluşların maddi ve
manevi destekçilerinin iyi analiz edilmesi ile rahatça yapılabilecektir.
Unutulmamalıdır ki yanlış şahsiyetlerden, kurum ve kuruluşlardan “bir gün para
alan, ertesi gün emir de alacaktır.” Bu söz tarihi tecrübeler ışığında
doğruluğu ispat edilmiş bir gerçekliği ifade etmektedir. Bu konuyla alakalı
olarak aşağıda örnekler verilecektir.
Şunu
belirtmek gerekir ki STK’lar çağımız dünyasının en etkili kuruluşlarıdır. İyi
örgütlenmiş, çalışma sistemini oturtmuş bir STK’nın, arkasından milyonluk
kitleleri yürütmesi etki tepki ilişkisi kadar doğal bir sonuç olacaktır. Bu
nedenle Sivil Toplum Kuruluşları’nın faaliyetleri doğru ve samimi olması
koşuluyla Milletimiz ve Devletimiz tarafından da iyi algılanmalı ve
desteklenmelidir.
TÜRKİYE’DE GEORGE SOROS TARAFINDAN FONLANAN
VE KULLANILAN KURULUŞLARA BAZI ÖRNEKLER
Soros vakıflar ağı Açık Toplum
Enstitüsü’nün Türkiye’deki ayağının yönetim kuruluna göz attığımızda, Bilgi
Üniversitesi’nin önde gelen ve basında da ismine sık rastladığımız
Akademisyenlerine rastlıyoruz. Ayrıca geçtiğimiz yıllarda yapılan Ermeni
Konferansı da yine bu üniversitenin girişimi ve ev sahipliğinde yapılmıştır.
Söz konusu konferansta Türklerin Ermenilere soykırım yaptığını ima eder
nitelikteki söylemler dikkat çekmiştir.
- Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı
(TESEV)
Nejat
Eczacıbaşı, 1961’de ‘Ekonomik ve Sosyal Etütler Konferans Heyeti’ni oluşturdu.
Bu kuruluş daha sonra ‘Sosyal Etütler Konferans Vakfı’ oldu.
1982–1983 yılında ABD, ‘yarı açık’ “Anti-Communist Leage” örgütlenmesinden
‘açık operasyon’ örgütlenmesine geçmişti. Artık ülkelerde, dernek, vakıf, oda
örgütlenmesiyle bir ağ oluşturulacak ve iç-dış siyaset içerden denetim altına
alınarak, uzaktan kumandaya bağlanacaktı. Bu operasyonun hedefinde Türkiye de
vardı. Bu arada, 1984 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Vakfı, Ankara Üniversitesi Siyasi
Bilimler Vakfı ve Eczacıbaşı’nın Vakfı ortak girişimle TESEV’i kurdular. Kuruluşa
ayrıca 200 kişi katıldı.
TESEV
kurucu ve yöneticileri arasındaki seçkin kişiler, Türkiye’de oluşturulacak
geniş ağın düğümlerini oluşturdular. Kişiler kişilere, kurumlar kurumlara
bağlanıyordu. Birkaçını anımsamak yeterlidir:
Bülent
Eczacıbaşı, Feyyaz Berker (Tefken Holding), Can Paker (Henkel-TUSİAD, Sabancı
Holding, Soros Açık Toplum), İshak Alaton (Alarko Holding), Mehmet Kabasakal
(ISO, TESAV, CHP, Sosyal demokrasi Okulu), Hasan Karaçal (DPT, Tarih Vakfı),
Ziya Müezzinoğlu, Üstün Ergüder (Boğaziçi Üniversitesi Rektörü, Soros Açık
Toplum), Gündüz Aktan (Emekli B. Elçi, TESEV direktörü, sonradan ASAM
Başkanı)
Kurucular arsında ve yönetimde yer alan dört kişi bağlantıları
ilginçleştiriyor.
Bunlardan
Tarhan Erdem, CHP eski milletvekili, eski Sanayi Bakanı, 1999–2000 arasında CHP
Genel sekreteriydi. Erdal İnönü’nün 2 yıl önce son siyasal parti girişimi
olarak başlattığı “Yeni Oluşum’un tüzüğünü hazırladı. Ancak Tarhan Erdem’in en
erdemli işi, Doğan Medya Koordinatörlüğü ve Radikal’de köşe yazarlığıdır.
TESEV
direktörü Özden Samberk, Dışişleri Müsteşarı, Almanya, İspanya, Belçika ve
İngiltere’de Büyükelçi idi. Turgut Özal döneminde Cumhurbaşkanlığı
danışmanıydı. TESEV’e hareket getirdi. Kürt konferanslarına katıldı.
Fikret
Toksöz, Marmara Belediyeler Birliği sekreteri ve Murat Belge Başkanlığında
kurulan Helsinki Yurttaşlar Derneği kurucusudur. TESEV’in yerel otonomi
çalışmalarında baş aktördür.
TESEV
kurucusu Yılmaz Argüden de dördüncü ismimizdir. Argüden, 1978-1980 arasında Koç
Holding ARGE’de yönetim kurulu başkanıydı, 1980-1985 arasında RAND’ın Stratejik
Analizcisi, daha sonra Dünya Bankası Kredi Bölümü yöneticisi oldu. 1991 yılında
Başbakan Mesut Yılmaz’ın Başdanışmanıydı. 2006’da İsrail kurucusu olarak
bilinen ve dünya para ağının en büyük aktörü sayılan Rothscild’ların İstanbul
Şubesi yöneticisi oldu.
TESEV,
ABD’nin ve AB’nin ortaklaşa yürüttükleri Türkiye’yi kontrol altında tutma ve Ortadoğu,
Kafkasya ve Asya’da sömürgeler kurma girişimlerinin en önemli destekçisi, ARI
Derneği ile birlikte Türkiye’deki ABD yanlısı sivil oluşumların başında
gelmektedir. Ayrıca TESEV Genelkurmay aleyhine de sık sık araştırma çalışmaları
ve sözde raporlar yayınlamaktan da geri kalmamaktadır.
- TOPLUM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI (TOG)
2000li
yılların başında “gençlerin öncülüğünde, yetişkinlerin desteği ile” sloganı ile
ortaya çıkan TOG kısa zamanda Türkiye genelinde bütün üniversitelerde
örgütlenmiştir. Soysa Sorumluluk Projeleri gerçekleştirerek faaliyetler yürüten
bu vakıf 18-25 yaş gönüllülerin çalışmaları ile günümüze kadar faaliyetlerini
sürdürmüştür. Vakfın kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Garanti Bankası eski
genel müdürü İbrahim Betil’dir.
Yaptıkları
faaliyetlerle toplum için çok faydalı oldukları görüntüsü veren bu vakıf da
hayırsever Soros’un destek ve yardımlarından faydalanmaktadır. Geçtiğimiz
yıllarda yapılan “GepGenç Festival” adındaki etkinliğin düzenleyicisi TOG Vakfı
iken aynı etkinliğin maddi destekçisi Soros’un Açık Toplum Enstitüsü idi.
Çalışma tarzları ve sistemleri ile Ukrayna, Sırbistan, Gürcistandaki gençlik
oluşumlarını anımsatan TOG faaliyetlerine bugün de hızla ve genişleyerek devam
etmekte. Ayrıca MEB ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yapılan protokoller
çerçevesinde ortak projeler gerçekleştiren vakıf takip edilmesi ve gözlemlenmesi
gereken bir kuruluş.
Ülkemizde
ki Sorosçu oluşumlardan bir diğeri de Abant platformudur. Platforma katılan
dikkat çekici isimler dahi hizmetin nereye olduğunu ortaya koymaktadır;
Salim Uslu (Hak-iş Başkanı,
2002-2004 arası Açık Toplum Enstitüsü danışma kurulu üyesi),
Şahin Alpay (Zaman
Gazetesi Yazarı, 2001-2003 yılları arası Açık Toplum Enstitüsü danışma kurulu
üyesi).
Mehmet Altan (Taraf Gazetesi
yazarı)
Prof. Dr. Levent Köker: AKP için
, “Sivil Anayasa” hazırlayan ekibin başı.
Ve daha bir çok isim…
Her düşünce ve
görüşten insanların katılımının sağlandığı söylemiyle ortaya atılan bu
platform, ülke ve dünya gündemi hakkında görüntülük tartışmalar yaparak önceden
ellerine tutuşturulmuş sonuç bildirgelerini kamuoyuna açıklamaktadırlar.
Geçtiğimiz
yıllarda söz konusu toplantılarda yapılan sözde tartışmalarda, Türklerin
Ermenilere soykırım yaptığı, Kıbrıs’ta Annan Planı’nın uygulanması gerektiği,
Kürtlerin yaşadığı bölgelerin Osmanlı Döneminde özerk olduğu, Türk Ordusunun
PKK ile savaşmaktan vazgeçmesi gerektiği gibi söylemler ve kararlar dikkat
çekmiştir.
Günümüz
Türkiye’sinde ekonomik ve sosyal anlamda geniş bir kitleye ve güce ulaşan
Fethullah Gülen cemaati de dikkat edilmesi gereken gayri resmi sivil bir
oluşumdur. Dünyanın birçok yerinde kurduğu okullar ve toplumsal örgütlenme
yapısı dikkate değerdir. Yıllardır ABD’de yerleşik olan ve cemaat oluşumunu
buradan kontrol eden ve bir İslam büyüğü olarak nitelenen Gülen’in bir gazeteye
verdiği şu demeçler ilginçtir; “Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde
önemli rol oynayacaktır. Bu gerçeklik kabul edilmeli. Amerika göz ardı edilerek
şurada burada bir iş yapılmaya kalkışmamalıdır. Amerikalılar istemezlerse
kimseye dünyanın değişik yerlerinden hiçbir iş yaptırmazlar. Simdi bazı gönüllü
kuruluşlar dünya ile entegrasyon(uyum, bütünleşme) adına gidip dünyanın değişik
yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız
surece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz.”
Ayrıca bir
kitabındaki Kuran ayetleri ile ilgili şu ifadelerde dikkate değerdir: Bu
konudaki ayetler çok katı ve keskindir. Diyalog için bu ayetler üzerinde
çalışmak ve bu hükümleri yumuşatmak gereklidir. Söz konusu ayet ise şudur; Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları
dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost
edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola
iletmez."
Yukarıda da
söylediğimiz gibi Fethullah Gülen Cemaati dikkat edilmesi ve izlenmesi gereken
bir oluşumdur. İslam dinini sulandırma oyununun diğer bir ifadesi olan Ilımlı
İslam veya dinler arası diyalog söylemleri emperyalizmin ülkemiz ve Ortadoğu ve
tabi ki dünya siyasetinde sahnelediği oyunlardan başka bir şey değildir.
Milletimiz
tarih boyunca birçok defa tehditlere, saldırılara maruz kalmıştır. Bu
tehditleri ve saldırıları bertaraf etmenin yolu özümüzü öğrenmekten ve ona
sahip çıkmaktan geçmektedir. Dileğimiz yeni Türk neslinin özünü bilen ve
koruyan, okuyan, anlayan ve anlatan bir nesil olmasıdır. Şu da unutulmamalıdır
ki bir insanın memleketine zarar vermesi için mutlaka hain olması gerekli
değildir. Tarih bilinçsiz ve farkında olmadan memleketine zarar veren birçok
insanla doludur…
- Sivil Örümceğin Ağında, Mustafa YILDIRIM
- 2001 – 2008 yılları Açık Toplum Enstitüsü
Raporları
- Açık Toplum Enstitüsü (osiaf) web sitesi; www.osiaf.org.tr
- Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) web sitesi; www.tog.org.tr
- TESEV raporları,
- OrtadoğuGazetesi;http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?yid=&makale=TESEV+Vakf%FD+ve+%DDcraatlar%FD+Hakk%FDnda+Bir+Yaz%FD&id=1857
- Turuncu Devrimler, Soros’un Yeni Dünya Düzeni:
‘İkinci El’ Demokrasi ve Neo-Con’lar, Sinan OĞAN
- Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi; www.turksam.org.tr
- Uluslar S www.usak.org.tr
- Kıbrıs’ta “Zeytin Dalı” Devrimi, Yrd. Doç. Dr.
Şenol KANTARCI
- Milliyet Gazetesi, George Soros Röportajı, Can
Dündar