“TÜRK, TÜRKLÜK, TÜRKÇÜLÜK”
Son zamanların çok tartışılan konu başlıkları arasında; Türk, Türklük, Türkçülük kavramları var. Bu kavramlar adeta dillerde sakız olmuş durumda... Kimileri bir etnik kavramdan ibaret olduğunu söylüyor Türk’ün, kimileri bir kültürel kimlikten bahsediyor, kimileri de sadece hukuki bir vatandaşlık tanımı olarak değerlendiriyor. Cehaletten midir yoksa art niyetten mi bilinmez, lakin ciddi bir bilgi kirliliği var ve bu konu üzerinde bir kısır tartışma sürüp gidiyor. Görünen o ki söz konusu bu bilgi kirliliğini ortadan kaldıramazsak milletimiz bir şekilde ortadan kaldırılacak.
Sorun şu ki Ilımlı İslam söylemiyle İslam’ın içini boşaltmaya çalışan Emperyalistler benzer bir oyunla Türklüğün de içini boşaltmaya çalışıyorlar. Ve ne yazık ki içimizdeki kimi cahiller, gafiller ve hainler de bu duruma çanak tutuyor, destek veriyorlar. Yeni bir savaş tarzı aslında bu. Peki, bu savaşta Türk olanlar ne yapmalı?
İlk soru şu; “Türk” kelimesi başlı başına neyi ifade etmektedir? Elbette bir tarih ve yahut sosyoloji profesörü edasıyla Türklük konusunda bilimsel bir makale yazmak gibi bir kastım yok. Gerçek aydınlarını yetiştirememiş ya da yetişen gerçek aydınlarını sahiplen(e)memiş bir toplumda naçizane bir çaba benimki...
Peki, nedir Türklük, kimdir Türkler?
Sayın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının, yıllardır memleket dağlarında gezen eşkıya ve uzantılarının ve ne yazık ki Türkçü olduğu iddiasıyla ortada gezinen bazı kesimlerin iddia ettiği gibi Türk; “Kürt, Çerkez, Laz, Ermeni, Zaza, Arnavut” gibi aynı kandan gelenleri ifade eden etnik bir yapı mıdır?
Yoksa özellikle kendisini Sosyal Demokrat, Ulusalcı, Atatürk Milliyetçisi kavramlarıyla tanımlayanların ve ne yazık ki yine Türkçülük iddiasında olan bazı kesimlerin iddia ettiği gibi sadece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan vatandaşları tanımlayan hukuki bir kavram mıdır?
Öncelikle her kesim ve her insanın öğrenmesi, bilmesi ve anlaması lazım gelen iç içe girmiş kavramlar var. Millet, ırk, halk, kavim, toplum gibi… Yukarıda bahsettiğimiz bilgi kirliliği bu kavramlardan bihaber olanların bilerek veya bilmeyerek akıl bulandırmalarıyla ortaya çıktı, çıkıyor. Kavramları anlatmak bu konuda ihtisas görmüşlerin işi… Bizim konumuz mensubu olduğumuz Millet açısından bu kavramların ne anlama geldiği.
Cumhuriyet Türkiye’sini ifade ettiği iddia edilen ve bugün yavaş yavaş tabelalardan indirilen güzel bir sözü var Atamızın: “Ne Mutlu Türk’üm diyene.” Türklüğün belki de en kısa cümlede, en net ve doğru tanımını içerir bu söz esasında. Bu veciz sözün sahibi Mustafa Kemal Atatürk olmakla beraber aslında binlerce yıldır değişmeyen bir hakikatin farklı bir ifadesidir bu. Mustafa Kemal’den 2000 yıl önce yaşayan atamız Mete Han, M.Ö. 177’de Çin hükümdarına yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Eli ok ve yay tutan herkes Hun (Türk) oldu.” Şimdi sadece bu iki cümleden hareketle Türk’ün tanımını yapsak… Metehan neden şu ana babadan dünyaya gelen veya şu dili konuşan, şu tipteki, şu inançtaki insanlar demedi de “eli ok ve yay tutan herkes” dedi? Devlet adamlığı hususunda adını altın harflerle tarihe kazımış, tarihe yön vermiş bir şahsiyet gelişi güzel beyanlarda bulunur mu? Düşünelim…
Bizim anlamamız ve insanımıza anlatmamız gereken hakikat bu sorularda gizlidir. Sorunun cevabı basit aslında; “Türk, içerisinde aynı ve farklı etnik kökenlere mensup unsurlar barındırmakla beraber ortak bir dil, ortak bir kültür, ortak bir ahlaki yapı oluşturan ortak bir amaç uğrunda birleşen insanların binlerce yıldır değişmeyen adıdır. Kim ne derse desin yaşanılan tarih Türk kavramını sadece bir etnik köken, bir hukuki tanım olarak sınırlamaya ve ifade etmeye manidir. Dün böyleydi, bugün de böyle ve yarın da böyle olacak.
Hal böyle iken bugüne kadar ve bugün de insanımızın aklında Türkçülük denilince hep olumsuz ve yanlış bir algı oluşmuş ve oluşmakta... Bu algının doğmasında Türklüğün, bilinçli ve art niyetli olarak yapay bir kavrammış gibi gösterilmesi en büyük etken olsa gerek... Herkesçe anlaşılması gereken şu ki; Türkçülük, yüzyıllarca kilise zulmü altında, milli değer ve duygulardan yoksun kalmış Avrupa halklarının, tarihi kökleri ve manevi temelleri olmayan, mağrur ve diğer milletleri hakir gören, düşmanlıklardan beslenen Şovenist Milliyetçiliğinin Türkiye ayağı değildir. Aksini düşünmek, içinde yaşadığımız Milletin kültürünü, dinini, tarihini bilmemek, görmemek, anlamamak veyahut bildiğini ve gördüğünü çarpıtmaktan başka bir şey değildir.
Atatürk sonrası bugüne değin Türklük; özellikle her şeyi Avrupa’ya dayandıran ve bugün kendisini Ulusalcı olarak tanımlayan fikrin mensuplarınca sadece Türkiye Türklerinden ibaret bir kavram olarak görülürken, siyasal İslamcılar(!) ve ayrılıkçı hareketler tarafından da bir baskı ve asimilasyon projesi olarak kabul edilmiştir. Türkiye’de uzunca bir dönem sosyalist ve komünist fikirler taşıyan ve bugün ayrılıkçı olarak ifade ettiğimiz gruplarla düne kadar yoldaşlık eden siyaseten de kendisini sol olarak ifade edenler Türkçülük hakkındaki söz konusu olumsuz algıyı yıllarca körüklemişlerdir. Şunu net bir şekilde belirtmekte fayda var ki aynı cenahın bugün milliyetçiyim demek yerine ulusalcıyım demesine sebep de budur. Diğer taraftan kendisini İslam’ın yegâne savunucusu, en halis Müslüman görüp kendisi dışındakileri dinsiz, imansız ilan eden diğer bir kesim de Ulusalcılardan pek farklı değildir bu konuda. Onlar da Türklük ve Türkçülüğü Avrupa menşei bir kavram, bir düşünce olarak kabul etmekte ve Türklüğe, Türkçülüğe devamlı surette hak etmediği şekilde yaklaşmaktadırlar. Ancak tarih bu olumsuz ve bir o kadar da temelsiz düşüncelerin aksini ispat etmektedir. Birkaç misal:
- Mihaloğlu Akıncılarının atası ve Osman Gazi’nin silah arkadaşı olan tarih kitaplarında da ismine sık rastladığımız Türk Akıncısı Abdullah Mihal Gazi olarak bildiğimiz Mikhael Kosses, Rum kökenli eski bir Bizans Tekfurudur.
- Levon Panos Dabağyan ermeni kökenlidir ve bir Türk Milliyetçisidir. CKMP ve MHP’de uzun yıllar siyaset yapmış, İstanbul’dan Milletvekili adayı olmuş, 1969’da MHP’nin amblemi tartışılırken “Biz İslam Milletiyiz, hilal isteriz” demiştir. Kendisini bir Osmanlı, Türk ve Türk Milliyetçisi olarak tanımlamaktadır.
- Türk Milleti’nin İstiklalini şiirleştiren Mehmet Akif ve Türkçe aşığı olan kendisini Türkçenin gelişimine adayan ilk Türkçe Romanın, ilk Türkçe ansiklopedinin yazarı olan Şemsettin Sami ve onun oğlu olan, “Maksadımız… Türk olmayan takımları yenmek” diyen Galatasaray’ın kurucusu Ali Sami Yen Arnavut kökenlidirler.
- “Dünyada ... son Türk kalsa da o gene ben olurdum.” diyen Osmanlı ve Cumhuriyet dönemini yaşamış büyük İslam Alimi Abdülhakim Arvasi Hazretleri Peygamber Efendimizin soyundan ve Seyit idi. Yine aynı aileye mensup Seyyid Ahmed Arvasi Türk – İslam Ülküsü eserinin yazarı ve bir Türk Milliyetçisidir.
- Haksız olarak vatan haini yaftası yapıştırılmış olsa da kahramanlıkları herkesçe malum olan Türk İstiklal mücadelesinin önemli isimlerinden Çerkez Ethem etnik köken itibariyle Şapsığ boyundan bir Çerkez’dir.
- Çok yönlü bir Türk aydını olan ve Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini yaşayan Abdullah Cevdet, "Ben bir Kürt'üm fakat her şeyden evvel Türk'üm" sözünden de anlaşılacağı üzere Kürt kökenliydi.
Bunlar ummanda bir damla misali sadece birkaçı, tarih bu örneklerle dolu…
Bakın mesela başka bir örnek verelim. Türkçülüğe saldıranlar bir yana Türkçü olduğunu iddia eden kimi kesimlerce dahi haksız bir şekilde “kafatasçı” olduğu söylenen Türkçülük fikrinin öncü ve önemli isimlerinden Hüseyin Nihal Atsız Türklük ve Türkçülükle alakalı şöyle diyor;
“Türkçülere yedi, hatta yirmi kuşak ilerisine kadar soy kütüğü arayan kimseler, diye iftira ediliyor. Tatbik kabiliyeti ve araştırma imkânı olmayan bu safsatalar ancak moskofçuların ve başka düşmanların uydurmasından ibarettir. Her zaman verdiğimiz örnekleri yine tekrarlayalım: En büyük Türklerden biri olan Yıldırım Bayazıd’ın anası Türk değildir. Hangi Türkçü onu Türklük kadrosundan çıkarmıştır veya çıkarabilir? İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif’in babası Arnavut, ülküsü de Türkçülüğe aykırı olan ümmetçilik olduğu halde hangi Türkçü Mehmet Akif için Türk değildir demiştir? Mesele Yıldırım Bayazıd veya Mehmet Akif kadar Türk olabilmektedir…”(Ötüken, Ocak 1969,Sayı: 61)
“Türkçülüğün Esasları” isimli eserin sahibi olan ve Mustafa Kemal’in ‘‘etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise fikrimin babası O’dur” dediği Mehmet Ziya Gökalp de “İnsan için, manevi varlık, maddi varlıktan önce gelir. Bu bakımdan, milliyette soy kütüğü aranmaz. (Türkçülüğün Esasları, Türkçülük Nedir?)”demek suretiyle milliyet kavramının ne şekilde anlaşılması gerektiğini tüm tartışmaları bertaraf edecek şekilde ortaya koymuştur.
Hal böyle iken, gelinen süreçte “Türklük” kimi kesimlerce sadece bir etnik ifadeymiş gibi gösterilmekte, ariliği tartışmalı çeşitli biyolojik ırklarla eş değerde tutulmakta ve adeta kan bağından ibaret bir biyolojik ırk olarak kabul edilmekte, kimileri tarafından da geçmişi yok sayılarak hukuki bir tanıma sığdırılmaya çalışılmaktadır. Her iki düşünce de cehaletten değilse ihanetten kaynaklanmaktadır.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız mevcut şartlar içerisinde Türk’ü sevmek, yaşatmak ve yüceltmek iddiasındaki Türk Milliyetçilerine büyük bir görev düşmektedir. Milli tarihinden, milli kültür ve şahsiyetinden her geçen gün biraz daha uzaklaşan, uzaklaştırılan Türk Milletini silkelemek ve özüne döndürmek ve bu mücadeleyi bir seferberlik edasında vermek ve kesinlikle kaybetmemek mecburiyetindeyiz. İbrahim Peygamberin ateşine su taşıyan karınca misali mücadelemizi küçümsemeden, yılmadan ve yorulmadan devam ettirmeliyiz.
Her daim akılda tutulması gereken husus İslam âleminin de mazlum milletlerin son umudunun Türk Milleti, Türk Milleti’nin son umudunun ve son kalesinin ise Türk Milliyetçileri olduğudur.
Ey Türk!
Yorulma…
Yorulduğun, usandığın vakit unutma; bu yolda mağlup olan galip sayılır…
Ne diyor Üstad ?
"Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan,doğuran kısrak utansın!"