Bu çalışma Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Dergisinin Eylül 2010 sayısında yayımlanmıştır...
KÜÇÜK AMERİKA MI OLUYORUZ ?
YOKSA OLDUK MU ?
Öncelikle cevaplanması gereken soru şu; “Kapitalizm” dedikleri nedir?
Her ihtiyaç duyduğumuzda bir tık uzağımızda olan ve her sorumuza bir yanıt bulduğumuz “Türk Dil Kurumu” tarafından sözlüklere konulan tanımlar şöyle;
Kapitalizm;
- “Anamala(sermaye) dayanan ve kâr amacı güden üretim düzeni”
- “Üretim araçlarının anamalcı(sermaye sahibi) sınıf üyelerinin iyeliği(sahipliği) altında olduğu toplumsal düzen.”
Kapitalist sistem;
- "Üretim araçlarının sahipliğinin ve denetiminin, kârını ençoklamak amacındaki özel kesimin elinde olduğu, özel mülkiyet, girişim özgürlüğü, seçim özgürlüğü, iktisadi rasyonellik, sınırlı devlet ve serbest rekabete dayalı iktisadi ve sosyal sistem."
- "Stalin’in tanımladığı beş toplum biçiminden biri olup, üretim araçları mülkiyetinin kapitalist sınıfın elinde olduğu, ücretli emeğe dayalı toplum."
İnsanoğlunun dünyaya ayak basması ve toplumsal yaşama geçiş ile birlikte insanlar arası mücadeleler, çıkar çatışmaları, kavgalar ve savaşlar baş göstermiş, Habil ve Kabil arasındaki kardeş kavgası ile başlayan bu insanlar arası mücadele ortamı o günden bugünlere hiç hızını kesmeden devam edegelmiştir ve bugün artık söz konusu bu durum had safhaya ulaşmıştır.
Tarihsel sürece baktığımız vakit, bugün emperyalizm olarak isimlendirdiğimiz olgunun aslında çok eski zamanlarda da (bugünkü anlamıyla olmasa da) var olduğunu görebilmekteyiz. Kendisi dışındaki toplumları, hor gören, aşağılayan, sömürenler bugün olduğu gibi dün de var olmuşlardır. Her seferinde vurguladığımız gibi Emperyalizm son bir kaç yüzyıldır eski mücadele silahlarını kullanmakla beraber yeni savaş metotları geliştirmeye devam etmektedir. Özellikle Cumhuriyetin ilanı ve merhum Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı ile Milletimizin tüm bireyleri, Devletimizin tüm kurumları tıpkı Osmanlı'nın son döneminde olduğu gibi emperyalist bir kuşatma ile karşı karşıya kalmıştır. Farklı isimlerle perdelenen fakat ortak amaçlara yönelen, Komünizm, Kapitalizm gibi sözde ekonomik ve sosyal sistemler aracılığı ile söz konusu bu saldırılar gerçekleştirilmiştir ve milletimizle birlikte birçok diğer toplumlar bu şekilde öz değerlerinden uzaklaştırılmış, maddi ve manevi yönden esaret altında tutulmaya çalışılmıştır.
Yazımızın konusu olan kapitalizm işte emperyalizm dediğimiz o karanlık elin bir aracı ve uzantısı niteliğindedir. Şöyle ki; kapitalizm dediğimiz sistem insanları, toplumları; öz kültürel ve insani değerlerinden uzaklaştırarak tıpkı komünizm veya materyalizmde olduğu gibi maddeye adeta tapan ve manevi değerlerden yoksun olan birer varlık haline getirmektedir.
Kapitalizmin Türkiye’deki Gelişimi
Bizim Cumhuriyetin ilk yıllarını yaşadığımız günlerde ve öncesinde dünya genelinde etkili olan birçok ekonomik ve sosyal sistem vardır. Bu ortamda Memleketimizde özellikle Komünist(Sosyalist), Kapitalist (Liberal) kutuplar ortaya çıkmıştır.
Yapılan çalışmalar, araştırmalar ve önemli fikir adamlarının da etkileri ile bu ve benzeri sistemlerin milletimizle uyuşmadığı ve bu nedenle Türk Milleti’nin ve Türk Devleti’nin ihtiyaçlarına cevap veremeyeceği yönünde bir görüş ağırlık kazanmıştır. Söz konusu Fikir adamlarının en önde geleni Ziya Gökalp’tir. Devletimizin kurucusu ve Milletimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Ziya Gökalp hakkında şöyle demişti; “Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza efendi ise, fikrimin babası da Ziya Gökalp'tir.”
Bu doğrultuda Ülkemizde en başta Ziya Gökalp tarafından savunulan ve Solidarizm (tesanütçülük, toplumculuk, dayanışmacılık) şeklinde ifade edilen fikir, birçok alanda olduğu gibi, ekonomik anlamda da Türk ekonomik sisteminin temel taşı olmuştur.
Bu çerçevede Cumhuriyetimizin ilk yıllarında bizzat Atatürk önderliğinde ve Ülke genelinde kamu hizmeti anlayışı gelişmiş, temel hizmetlerin sunulması ve stratejik konuların gerçekleştirilmesi konusunda birçok adımlar atılmış, aynı zamanda özel sektörün desteklenmesi ve canlanması yönünde çaba sarf edilmiştir. Devlet ve Millet eliyle ortak bir ekonomik hayatın var edilmesi için yürütülen bu çalışmalar, 1940’lı yıllara kadar devam etmiştir.
Memleketin her köşesinde milli ekonominin yeniden kurulmasına, canlanmasına ve bütün bir Milletin mamur kılınmasına yönelik girişimler hızla devam ederken 1940lı yıllardan itibaren emperyalistlerin baskısı ve iktidar kaygısı ile kendi yandaşlarını ve yalakalarını korumak, kollamak, maddi ve manevi yönden desteklemek, kendi zenginlerini var etmek gibi bir kötü fikir ortaya çıkmıştır. Ne yazıktır ki o gün ortaya çıkan bu yanlış ve zehirli fikir bir daha memleketimizi terk etmemiştir ve bugün gazetelerde okuduğumuz, televizyonlardan izlediğimiz ve daha birçoğunu bilmediğimiz kirli bir çark dönegelmiştir.
Durum bu olmakla beraber Cumhuriyet tarihi boyunca Milletimizin emperyalist-kapitalist saldırıya en fazla maruz kaldığı dönem şu son yıllardır şüphesiz. Mevcut iktidar ABD eğilimli bir siyasetle memleketimizi her gün biraz daha kapitalistleştiriyor. Her fırsatta ABD’ye duydukları hayranlığı dile getiriyorlar. ABD deyince akla gelenler neler; süper güç, zenginlik vb. gibi şeyler değil mi?
Gerçek durum akla gelenden çok farklı: Resmi rakamlara göre Amerika’da yaşayan 50 milyonun üzerinde insan sefalet içerisinde hayatını sürdürüyor. Yani toplam nüfusun yüzde yirmisini aşan bir oranı aç ve sefil bir halde. İşte İktidar sahiplerinin ve ne yazık ki çaresiz birçok insanımızın hayranlık duyduğu gıpta ederek bahsettiği, gidip oralarda yaşamayı hayal ettiği, dünyanın en büyük Kapitalist ülkesi ABD, işte bu halde.
Peki, Kapitalizm bizlere ne getirmiş?
- En başta Kapitalizm memleketimize ekonomik ve sosyal bir eşitsizlik getirmiştir. Özellikle son bir kaç yılda Türk Milleti’nin mensubu olan işçi yoksullaşmıştır, memur yoksullaşmıştır, çiftçi yoksullaşmıştır. Bu ortamda birileri çıkıp da diyor ki; "biz fert başına düşen geliri 10 bin dolar olan bir Türkiye vaat ettik. Bunu şimdiden yakaladık." Peki, şimdi biz soralım da artık kim cevaplarsa cevaplasın: “Vatandaşın başına düşmeyen, bu 10.000 dolar kimin başına düştü.”
- Kapitalizm milletimizi birbiriyle savaşır hale getirmiştir. Bugün artık memleketimizde insanlar; aş için, iş için, sağlık, eğitim, güvenlik gibi temel gereksinimler için birbiriyle savaşmakta birçok defalar bu dünyevi ihtiyaçlar için başkalarına zarar vermekteler. Zengin lüks içerisinde yaşayıp giderken zengin olmayan en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz halde, sonuç olarak bu durum toplumsal uzlaşı ve uyumu bozmakta...
- Kapitalizm Türk Kültüründe ve İslam Dininde Vatandaşını korumak ve kollamakla görevli ve yükümlü olan Devleti adeta para kazanmak için açılıp kapatılan bir dükkâna çevirmiştir. Eğitim parayla, adalet parayla, sağlık parayla. Parası olmayan okuyamıyor, parası olmayan hakkını arayamıyor, parası olmayan tedavi olamıyor, olsa da bir yerlerde mahsur kalıyor. Vatandaş devletine düşmanlaşırken, devlet vatandaşından uzaklaşıyor. Düşünsenize Devletine baba sıfatıyla hitap eden bir millet devletine küfreder olmuş...
- Kapitalist sistem Vatan mefhumunu ortadan kaldırmaktadır. Milli ve manevi dünyamızda kutsal kabul ettiğimiz Ata diyarları, Ana dediğimiz Vatan toprakları sanki önemsenmez, özlenmez, sevilmez olmuştur. Elbette ki bu sevdayı içinde taşıyanlar halen mevcuttur, peki ya bugünkü ve yarınki nesillerde var mı, olacak mı bu sevda?
- Kapitalist sistem denge unsuru olan devleti bir kenara iterken, insanı insana kul etmiştir, köle etmiştir. İşverenle çalışan arasında hoş görüye ve karşılıklı sevgi ile saygıya dayalı bir insani ilişkinin mevcudiyeti ortadan kalkmış adeta, düşmanca bir menfaatçılık ortaya çıkmıştır.
- Kapitalist sistem Milli ekonomiyi yok ederken ortaya çıkan boşluğu gayri millî unsurlarla doldurmuştur, doldurmaktadır. Devletin elinde bulundurması gerekmeyenlerle birlikte bulunması gerekenler de elden çıkarılmış ve milleti fakirleştiren oyun devlet için de sahnelenmeye başlamıştır.
İşte kapitalizmin bize getirdikleri ya da bizden götürdüklerine bir kaç örnek. Listede eksikler olduğu kesin, peki yanlış var mı sizce?
Netice olarak kapitalizm bizi insani değerlerimizden etmiştir ve etmeye devam etmektedir.
Misal mi? Yüzde doksanının Müslüman olduğu söylenen, 70 Milyonu aşan nüfuslu Türklerin ülkesinde;
- Kaç zengin “Zekâtını hakkıyla veriyor?”
- Kaç insan “Komşusu açken tok yatamıyor?”
- Kaç işveren “İşçisinin teri kurumadan emeğinin karşılığını veriyor?”
- Kaç çalışan “Alacağı parayı değil de Milletine vereceği hizmeti, kazancının helalliğini düşünüyor?”
- Kaç vekil “Tekrar seçilmek için değil de hizmet için konuşuyor, çalışıyor?”
- Kaç kişi “Menfaatleri için değil de Allah rızası için bir iş yapıyor?”
Bu soruların cevabında Emperyalizmin araçlarından Kapitalizmin getirdikleri de götürdükleri de var.
Böyle gelmiş, böyle giderse ne olur?
Yandaşlar, yalakalar; şirketlere, kurumlara; müdür olur, müsteşar olur, başkan olur...
Emre uyan yoldaşlar, paralı pullu arkadaşlar; vekil olur, bakan olur...
Oy veren vatandaşlar unutulur, vermeyip tepki koyanlar mahkeme salonlarında, emniyet koridorlarında ağırlanıp, topa tutulur...
Milleti bu kadar zorlarsan, toplumsal cinnet olur...
Yine de ümitsizlik yok. Ne olursa olsun, sonuçta Hak, Hukuk, Adalet ne ise işte o olur...